"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Geçimsiz “ev” arkadaşım!

Zeynep ÇAKIR
04 Ekim 2014, Cumartesi
Benim hem çok sevdiğim, ama bir o kadar da geçinemediğim bir arkadaşım var. Ben doğduğumdan beri var... İnkâr etmiyorum ilk günümden beri çatısı altında himaye etmiş, tahassüngâhım olmuş, kol kanat germiş... Onunla güven duymuşum uzaktayken çok büyük bir hasretle kucağına ocağına düşmüşüm...
Küçükken ilişkimiz hep güzel geçmiş... Güzel yönüne bakmışım hep, kötüsüne takılmamışım, aklıma bile gelmemiş... Zaten onun da benden kendisiyle ilgili beklentisi yok... Derdi ailenin diğer fertleriyle... Kişisel bakımını onlara yaptırıyor... Nazını, niyazını onlara çektiriyor, yapılmasa kaprisine nankörlüğüne had tanımıyor... Bir de ele güne rezil etmesi yok mu?... İpliğini pazara çıkarması, ‘bak bu pasaklı beni temizlemiyor’ diye  ziyaretine gelenlere hal diliyle şirret şirret konuşması... Annemi büyüklerimi; aman buna fırsat verip de ele güne rezil olmayalım korkusundan, sus payı adına peşinde dört döndürüyor..
Gün geçti devran döndü. Sıcak ilişkilerimin elime bez tuttuğum günden itibaren bozulmasına, aramızın limonileşmesine; aynı oyunları bana da sergilemesine meğer benim de ayrıcalıklı olmadığımı derketmeme 10 -15 yıllık bir zaman dilimi yetti de arttı... Ne zaman ki boy uzadı kazık kadar oldum o da al boyunun ölçüsünü... Bana fedakârlık yapmayana ne kadar sevimsizleşirim tahmin bile edemezsin demeye başladı....
O gündür bugüne başladı mı bir memnun etme yarışı... Didinmenin didişmenin önünün arkasının kesilmemesi.. Heyhat ne çare: sonunda kazanan hep o oldu ben kaybettim... Tüketen o oldu ben tükendim... Fedakâr kelimesini bile adaletsiz bölüştük... Yüzünde çiçekler açsın diye kendini feda eden ben oldum, sefa sürüp kâr eden o oldu...
Birbirini tüketen ilişkilerden bahsediyor ya psikologlar; tavır alın ağırlığınızı koyun, sınırlarınız olsun... Mamafih bu geçimsiz arkadaş nankörlükte de tüketmekte de sınır tanımıyor... Senin gücünü sabrını sınamaya her an devam ediyor... Nereye kaçacaksın da kurtulacaksın?
Birkaç gün kaçmaya gör ya da elini üzerinden bir çek burnunuzdan fitil fitil getirmesini çok iyi biliyor: Ooo hanımefendimiz gelmiş;  yok öyle rahat kaç gündür ihmal ettin önce benim gönlümü yap şöyle yüzüm gözüm bi açılsın ondan sonra sırtını daya bir mindere ayaklarını uzat... Böyle yapmazsan sana huzur vermem biliyorsun....
Fesubhanallah ve Ya Sabur...
Arkadaşın böyle meşakkatlisinden fersah fersah kaçıyor bugünün insanı naz niyaz kaldırmıyor da bunun afrası tafrası niye zaman, sınır, had tanımıyor....
İki gündür “arrrkadaşım” diyorum...: Biliyorsun beni; emektarım, sana olan bağlılığımı sui-istimal etmem... vazifemden de kaçmam.. ama görüyorsun felâket hastayım... şu hasta yatağımda bir rahat ver... uslu dur dağıtma kendini de biraz nefes alayım... güç toplayayım... başımı çevirirken eğilip kalkarken şiş kulağım tonlarca ağırlığı ile canımı yakıyor... biraz anla beni... hemen anarşiye meyletme, nizamdan intizamdan yüz çevirme, senden yüz çevirdim sanıp ta isyan etme...
Yok ben öyle demiyorum, tam tersine; ortalığı hallaç pamuğuna çevirme şovu yap, beni hasta olduğuma olacağıma bin pişman et demişim gibi elinden geleni ardına koymuyor...
Yemek yapmayayım bugün diyorsunuz; olanı yesinler... Bulaşıklar da makineye... Ama biten tencereler tezgâhın üzerinde sıralanmış bana nisbet yapıyor... Çamaşır sepeti ondan geri mi kalacak; oradan buradan sarkan çamaşırlarla ‘haydi yıkama da göreyim’ diyerek adeta birazcık gevşekliğin intikamını alıyor... Eee tamam yıkadık bu kez de yağmur ve fırtınanın etkisiyle kurumayan çamaşır evde kapılar üstünde, koltuk arkaları arasında tedavüle çıkıyor... Yerlerdeki toz süprüntüleri, hain hain sırıtıyor... Yine bitmeyen sitemle haykırıyor... bu gösteriler eşliğinde: Makyajımı neden yapmadın? Şimdi seyret çirkin yüzümü ....
Velhasıl; şu ev denen arkadaşım; bütün müştemilatı ve içindeki personelini mağrur bir kumandan edasıyla “ayak tak” emriyle ayaklandırıyor, ortalığı toz dumana katıyor...
Böyle orantısız bir güç ve merhametsiz cidale iyiyken canla başla da; hastayken doğrusu takat yetmiyor; lâkin siperde de kalınmaz.. Merdane çıkıp ta meydane çar naçar karşı atak yapmaktan başka çare de elden gelmiyor... Geçimsizle geçinmek hiç kolay değil derler eskiler; boş söz değil gerçi lâkin böyle bir evde bir gün geçirmenin hiç kolay bir şey olmadığını; ruhu müz’iç ederek; hastalığı ikileştirip katmerleştirdiğini neden söylemiyorlar?
Kuddüs isminin zıttına tezahürleri reddediyor hanım fıtratı, kendisiyle en çok özdeşleştirdiği mekânların temizliğini; evini ayna gibi yapmak tabirince abarttığı söylense de aslında bu ismin kalbinde yer etmiş cilvesinin ayinedarlığı saikiyle harekete geçiyor. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever. (Bakara 222) âyetinin hükmüne tabi olup, Şüphe yok ki Yüce Allah temizdir, temizliği sever. İkramı boldur, ikramı sever. Cömerttir, cömertliği sever. Artık evlerinizin çevresini temiz tutun şeklindeki Nebevî tavsiyeye uyuyor...
Yoksa pasaklı olmak ne kolay, parmağı kıpırdatmayıp iş buyurmak ta...
Okunma Sayısı: 1527
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı