Önce, Antalya’da yaşanan bir olayı aktaralım:
Liseli genç bir kız ilk okuldan beri “sevdiği” gencin, aynı okuldan bir başka kızla beraber olduğunu öğrenince, serviste annesinin kalp ilâçlarından içerek intihar ediyor. Kurtarılamıyor.
Bir başka olay da Kütahya’da geçiyor.
Anadolu Öğretmen Lisesi son sınıf öğrencisi bir talebe, aynı okulda okuyan bir kız arkadaşıyla tartışıyor. Tartışma sonrası evine gidiyor ve anne ve babasının bulunmadığı bir sırada apartmanın 6. katından aşağı kendini bırakıyor.
Apartman girişinde çocuklarının cansız bedeniyle karşılaşan aile, sinir krizi geçiriyor.
Daha bunun gibi nice olaylar, ya gazetenin üçüncü sayfasında, yahut ana haber bülteninde çerez haber olarak geçiyor.
Sosyal dokumuzu bozan en önemli faktörler, ne yazık ki, en tepeden başlıyor.
Yani, insanlara “örnek” olabilecek insanların en ufak yanlış davranışı, dalgalanarak topluma yansıyor.
Halbuki, bu ülkenin köklerinden gelen sosyal bir dokusu vardı. Bu Allah sevgisi, Peygamber aşkı, aile bağlarından oluşan değerler manzumesiydi.
Ama şimdi bu değerler paramparça edilmiş.
Beceriksiz ve ehliyetsiz yönetimler, ne yazık ki, ülkemize sadece siyasî kaos getirmedi, sosyal anarşiyi de beraberinde getirdi.
Dönelim medyaya. Özellikle görsel medyanın hem şiddeti, hem de sefahati körüklediğini bilmeyenimiz yok.
Televizyon ekranlarında dizi filmlerin bir takım duyguları körüklediğini de.
Bu dizi filmlerin geneline baktığınızda toplumsal dokuya zarar verecek önemli ipuçları verdiğini görüyoruz. Gayr-ı meşrû bir hayat özendiriliyor ve kız erkek beraberlikleri özellikle gençlere heveslendiriliyor.
Gençler eğitim ve öğretim kurumlarında ders çalışmaktan çok, ciddî anlamda dizi filmlerin etkisinde kalıyor. Huzursuzluk meydana geldiğinde, erken yaşta hayata veda ediyor. Ya intihar ediyor, yahut sakat kalıyor, hayatını karartıyor.
Toplumsal dokunun yeniden hayat bulması ve canlandırılması için manevî çimentoya ihtiyaç var.
ARSLAN’IN UYKUSUZLUĞU
Bilindiği gibi, Deniz Feneri Almanya Bürosuna, Alman polisi bir baskın düzenlemişti.
Gazetelere yansıdı.
Hem Deniz Feneri’nden, hem de Kanal 7’den basın açıklaması yapıldı.
Ama çamur at, izi kalsın misali, bu açıklamalara rağmen, bazı haksız eleştiriler gelmedi değil.
Uğur Arslan dernek kurucusu olarak adı geçenlerden.
Kendisine yönelik tepkileri haksız buluyor...
Diyor ki:
“Sekiz yıl önce, yönetim kurulundan bazı üyelerle fikir çatışması yaşadığım için kurucusu ve başkanı olduğum Deniz Feneri Derneği’nden ayrıldım. 11 yıldır sadece TV programını sunuyorum.”
İki derneğin farklı yönetimlere sahip olduğunu söyleyen Arslan, söz konusu baskından sonra yaşadıklarını ve hissettiklerini şöyle anlatıyor:
“Uyuyamıyorum. İnsanların yüzüme şüpheyle bakmaları beni çok yıpratıyor. Üstelik hiç içinde olmadığımız bir durumdan dolayı...”
11 yılda 500 program yapmak...
Yaklaşık bir milyon kişiye yardım eli uzatmak...
Ve sonra da “iftira”ya maruz kalmak.
Hayırlı işin muzır manileri çok olur.
05.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|