Türkiye’de gündem o kadar sık değişiyor ki, yakalamak da zor, anlamak da…
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin başından itibaren akla hayale gelmeyecek gelişmeler yaşandı. Sürecin başından beri kafalar karışık diyorduk, bu kelime de yetersiz kaldı, “kafalar karma karışıktı” demek en doğrusu olacak. Ancak karışıklık seçim kararı ile biraz olsun giderildi.
İhtilâlcilerin hazırladığı 1982 Anayasası yıllardır tartışılıyor. Özgürlükleri engellendiği, kişi hak ve hürriyetlerini tam olarak karşılamadığı söyleniyordu. Görüldü ki, bu anayasa öyle yazılmış ki, herkes kendine göre bir yorum getirebiliyor. Anayasayı hazırlayanlar bile bu sonuçların çıkmasına hayret ediyorlar. Son “367 şartı” meselesinde, Türkiye’de anayasa hukukçuları ikiye bölündü, herkes başka başka yorumlar getirdi.
Meselâ, 1982 Anayasasına göre üç cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Turgut Özal, Süleyman Demirel ve son olarak Ahmet Necdet Sezer seçilirken Meclis’in toplanması ile ilgili sayısal yeterlilik tartışması yaşanmadı. Bu seçimlerde “376 şartı” kimsenin aklına gelmedi. 11. cumhurbaşkanı seçiminde birilerinin aklına geliverdi.
Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, 2 Mayıs 2006 tarihinde Yeni Şafak’a verdiği röportajında bakın ne söylüyor: “Anayasa’nın yeniden yapılması gerekli. Bu anayasayı düzeltmek olanaksız. Her tarafı çarpık. Anayasa ruhuna sahip değil. Olması gerekenin tersini yapıp bireye karşı devleti korumaya çalışıyor. Oysa anayasanın varlık nedeni devlet gücüne karşı bireyin hak ve özgürlüklerini korumaktır.”
Onun için Türkiye’nin bu tartışmalardan sonra daha net, anlaşılabilir, özgürlükleri savunan yeni bir anayasa hazırlanması artık elzem hale geldi. Hem de vakit geçirmeden…
Bir günde seçim kararı alabilen Meclis, anayasa değişikliğini de yapabilir. Ancak 4.5 senede bunu yapamayanlar, bunu seçime giderken yapabilir mi? Çok zor… Ancak yeni seçilecek parlamento inşallah son gelişmeleri unutmaz da, ilk iş olarak ’82 Anayasasını “çarpıklıktan” kurtarıp daha özgürlükçü bir anayasa yapar.
* * *
Bu arada son gelişmelerle ilgili de bilgi vermek gerekirse…
Yüksek Seçim Kurulu’nun “Seçim en erken 22 Temmuz’da olur” demesinin ardından, aynı akşam TBMM Anayasa Komisyonu genel seçimlerin 22 Temmuz’da yapılmasını kabul etti. Dün de Genel Kurula katılan bütün üyelerin oyuyla kabul edildi. Genel Kurul’daki CHP’nin tutumu son günlerdeki tavırları gibi anlaşılmazdı. Parti sözcüleri görüşmelerde seçimin 22 Temmuz’a yapılmasına şiddetle karşı çıktılar, ama kabul oyu kullandılar. Oylamaya katılan 458 kişinin tamamı kabul oyu kullandı. Böylece seçim takvimi de başlamış oldu. Meclis kararı olduğu için de Cumhurbaşkanının imzasına gerek yok.
Kanaltürk televizyonuna çıkan Sabih Kanadoğlu, cumhurbaşkanlığı seçimi süreci devam ederken Meclis’in erken seçim kararı alamayacağını belirtmişti, ancak karar Anayasa Mahkemesi’ne götürülmeyecek.
Diğer taraftan da, Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin başvurusu ile reddettiği cumhurbaşkanı ilk turundan sonra, yarın saat 11.00’de Meclis Genel Kurulu’nun aldığı karar doğrusunda Abdullah Gül’ün tek aday olarak yarışacağı cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu yapılacak. Bugünkü ilk tur oylamada 376’nın bulunması imkânsız gibi görünüyor.
AKP böylece imkânsız olduğunu bile bile 16 Nisan’a kadar bu süreci devam ettirmeye kararlı. Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin kararının cumhurbaşkanının Meclis’te seçilmesinin önünü kestiğini, yine de bunu deneyeceklerini söylerken, “Meclis’te cumhurbaşkanı seçecek çoğunluk bulunamazsa arzumuz, cumhurbaşkanımızı halka seçtirmektir. İki sandığı milletin önüne koymaktır” demişti. Yani, başbakan bile umutsuz…
Öte yandan, TBMM Başkanlığı’na sunulan Anayasa değişiklik paketine göre seçimler 4 yılda bir yapılacak. Cumhurbaşkanı 5 yıllığına halk tarafından seçilecek. Paketin önümüzdeki hafta Meclis’te görüşülmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanını halkın seçmesine yönelik düzenlemenin kaderi Cumhurbaşkanı Sezer’in tavrına göre netlik kazanacak. Sezer, Anayasa değişikliğini veto ederse, düzenleme bir sonraki döneme kalacak.
Türk demokrasisi, 11. cumhurbaşkanlığı seçim sürecini büyük yaralarla geçiriyor. Bu aşamadan sonra demokrasiye daha da fazla yara aldırmamak için halka müracaat edip, sandığa gitmek en güzel yoldu. Ve bu yapıldı. Söz şimdi millette. Bundan sonra da bu yaralara meydan vermemek yeni hükümetlere kaldı.
Hayırlı olsun…
05.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|