Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Kısa kısa



İzmir’den okuyucumuz:

* “Soğan ve sarımsak yenilen yere melekler gelmez mi?”

1- SOĞAN ve sarımsak Allah’ın yeryüzünde bitirdiği nimetlerdendir. Şifalıdırlar. Kendilerine mahsus tatlarıyla, şifa verici özellikleriyle, Allah’ın birer ikramı ve hediyesidirler; elbette şükrü gerektirirler.

2- Bu demek değildir ki, soğan ve sarımsak yemenin bir âdâb-ı erkânı yoktur. Âdâbsız erkânsız ne var ki, soğan ve sarımsak yemek âdâbsız olsun? Bu adaba riâyet ettikten sonra, melekler gelmez mi diye kendimizi helâk etmemize gerek kalmaz. Çünkü melekler âdâb ve erkâna riayeti severler.

Soğan ve sarımsak yemenin adabına gelince:

* Hazret-i Ömer (ra) bir Cuma hutbesinde Allah’a hamd ettikten sonra şunları söyledi:

“Ey insanlar! Siz, benim kokusunun çirkin olduğunu gördüğüm soğan ve sarımsak denilen şu iki yeşilliği yiyorsunuz. Hâlbuki Resûlullah Efendimiz (asm) hayattayken; mescitte kendisinden soğan ve sarımsak kokusu gelen adam görürdüm. Böyleleri Bâkî tarafına çıkarılıncaya kadar elinden tutuluyor, götürülüyordu. Şu halde kim soğan ve sarımsak yiyecek olursa, pişirmek sûretiyle kokusunu gidersin!”1

* Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin muhtereme zevcesi Ümmü Eyyûb (ra) anlatıyor:

“Ben, Peygamber Efendimize (asm) içinde soğan, sarımsak ve pırasa gibi çirkin kokulu yeşillikler bulunan bir yiyecek hazırladım. Fakat o (asm) bundan yemedi ve şöyle buyurdu:

“Ben arkadaşım Cebrail’e (as) eziyet etmek istemem!”2

Malûm; melekler rayiha-yı tayyibeyi, yani iyi ve hoş kokuları severler, kötü kokulardan ise hoşlanmazlar.

Bu durumda:

1- Soğan, sarımsak ve pırasa gibi ağızda koku yapan yeşillikler yendiğinde ağız kokusu giderilmelidir.

2- Bunun için dişlerin fırçalanması, ağızda karanfil.. vs. gibi koku giderici baharat çiğnenmesi tavsiye edilmektedir.

3- Aksi takdirde toplum içine, camie ve ibadet yapılan mescid veya mescid hükmündeki yerlere çıkılmamalıdır.

***

Ömer Bey:

*“Câmiü’s-Sağîr’in 3. cildinin 2797 no’lu hadisini açıklar mısınız?”

Söz konusu hadiste Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:

“Gaflet şu üç şeyde olur: Allah’ı anma meselesinde, sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar geçen sürede ve kişinin ne derece borca girdiğini düşünmeden ödeyemeyecek kadar borç alması halinde.”

Bu hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (asm) hangi konularda zaafiyetimiz bulunduğunu bildirmiştir. Malûm, gaflet, zafiyetten gelir. Sırayla görelim:

1- Allah’ı zikretmek: Şeytan Allah’ı anmaktan, Allah’ı zikretmekten ve Allah’a kulluk yapmaktan bizi her fırsatta alı koymak ister. Bunun için bize gaflet verir, bizim ilgi ve alâkamızı dağıtır, bize sabırsızlık verir... vs. Bunu baştan peşînen bilirsek; kalbimizi pek fazla itham etmeden, düşmanlık gördüğümüz makamı bilir ve ona göre duyarlı bulunuruz. Allah’ı anmaya ve ibadet yapmaya karşı içimizde bir isteksizlik doğduğunda, buna aldırmadan, ibadetimizi yaparız. Bu isteksizliğin şeytandan geldiğini bilir, kalbimize yüklenmeyiz, düşmanımızı tanırız.

2- Sabah namazı kıldığımız saatler, sevabının yüksekliğinden olacak, en fazla üzerimizde gaflet bulunan saatlerdir. Uyandığımızda eğer yatağı terk etmemişsek şeytanın fısıltıları hemen başlıyor: “Birazcık daha yatıver. Şu yana da bir dön. Ne olacak? Az sonra kalkarsın!” diyor. Oysa birazcık yatıverdin mi, yeni bir uyku perdesine gömülüyorsun ve artık güneş doğuncaya kadar uyanamıyorsun! Böylece şeytan ucuz bir hamleyle bizi tuzağına düşürmüş oluyor.

Sabah namazını vaktinde kılmış olduğumuzda da, güneş doğuncaya kadar uyumayıp zikir ve evradla meşgul olmamız sünnettir. Oysa bu sünnete karşı da yine içimizdeki gaflet ve bu gafleti kullanan şeytanla savaşmak zorundayız.

3- Güç yetirilmeyen borç ise, maddî ağırlığı gereği insana gaflet vermekte, hayatı ağırlaştırmaktadır.

Dipnotlar:

1- İbn-i Mâce, Et’ime, 59/3363

2- İbn-i Mâce, Et’ime, 59/3364

01.04.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (31.03.2008) - Muhtelif cevaplar

  (30.03.2008) - Kısa kısa

  (29.03.2008) - İmanda aklın sorumluluğu

  (28.03.2008) - Kabir ziyareti üzerine

  (27.03.2008) - Dünya-kabir yakınlığı

  (26.03.2008) - Tembelliğe tevekkül kılıfı geçirmeyelim

  (25.03.2008) - Muhtelif konular

  (24.03.2008) - Cennet Allah'ın lütfu iledir

  (22.03.2008) - Duâ bizi korkularımızdan emin kılar

  (21.03.2008) - Muhtelif konular

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri