Aslında bu gecikmiş bir "Obama yazısı"dır. Tâ bir hafta öncesinden yazmalıydık, Barack Hüseyin Obama'nın şahsında gerçekleşen Amerika'daki Demokratların zaferini.
Ne var ki, elde olmayan bazı sebeplerle sekiz–on günlük bir ınkıta devresi yaşadık. İstanbul gibi kalabalık ve gürültülü şehirler bazan çekilmez bir hal alıyor. Ruhen daralınca, bir teneffüs ihtiyacını duyarsınız. İşte, mide kramplarına ruh darlığı da eklenince, tıpkı Hz. Bediüzzaman'ın Yûşa Tepesine çekilirken dediği gibi "yalnızlıkla rûhum bir sükûnet aradı" (Beşinci Ricâ) diyerek, kendimizi tenhalara attık. Bol bol okuyup tefekküre dalarak, elimizi dergâh–ı İlâhî'ye açarak bir nur, bir ricâ kapısı aradık... Bu vaziyet, şükürler olsun çok iyi geldi. Kısmen de olsa rahatlayıp sükûnet bulduk.
Böyle ihtiyar ve irade harici bir sıkıntıya mâruz kalanlara, aynı usûle müracaat etmelerini tavsiye ederek sadede dönüyoruz...
* * *
Demokrat lider Obama'nın ABD Başkanı seçilmiş olması, hemen her yönüyle hayra yorulacak mühim bir hadisedir. Keza, insanlık adına, bilhassa ırkçılığın ve kan dökücülüğün rağmına olarak fevkalâde sevindirici bir gelişmedir.
Zira, Obama'nın rakipleri, dolayısıyla Demokratlara muarız olan Cumhuriyetçi lider kadrosundaki siyasilerin çoğu musibet yüzlü adamlardır.
Baba Bush'tan oğul Bush'a, Dick Cheney'den Condoleezza Rice'e kadar, hangisinin tarz–ı siyasetine, icraatına—hatta suratına—bakarsanız bakınız, onlarda serapa savaşın, vahşetin, kan ve gözyaşının derin çizgilerini göreceksiniz. Üstelik, bütün bu şenaetlerini İslâm ülkeleri ve Müslüman toplulukların üzerine kusarlar; başlarına ateş yağdırırlar.
Demokratlar ise, hangi din ve milliyetten olurlarsa olsunlar, hem insaniyetleri, hem de siyasetleri itibariyle öyle değiller. Huzurdan, sükûndan, barıştan yana olurlar.
Cumhuriyetçilerle Demokratların bir farkını anlamak için de, onların iktidarları zamanındaki Müslüman Bosna'nın, Kosova'nın, Irak, Afganistan ve bilhassa Filistin'in durumuna bakmakta yarar var.
Vakıa şu ki: Demokratların iktidarda olduğu dönemler itibariyle nisbeten rahata, huzura kavuşan İslâm coğrafyası, Cumhuriyetçilerin iş başına gelmesiyle birlikte durum tamamen tersine dönüyor.
Evet, dünyayı ve bilhassa Müslüman ülkeleri de yakından etkileyen Amerika'daki seçimlerde Demokratların zafer kazanması, bütün insanlık âleminde yeni bir rüzgâr estirecek gibi görünüyor. Bu rüzgârın hayırlı gelişmelere sebebiyet vermesini hem diliyor, hem de bekliyoruz.
İsmet Paşa nasıl Millî Şef oldu?
Mustafa Kemal'in ölümünden hemen sonra, yeni cumhurbaşkanının kim olacağı meselesi gündemin birinci maddesi haline geldi.
Yeni cumhurbaşkanı için ağırlıklı olarak üç isim üzerinde duruluyordu: Celal Bayar, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa.
Bayar Başbakandı, Fevzi Paşa Genelkurmay Başkanı, İsmet Paşa ise bizzat M. Kemal tarafından aktif siyasetten uzaklaştırılmış, hatta sosyal hayattan dahi pasifize edilmiş bir konumdaydı.
Ancak, görünen manzara bu olmasına rağmen, gelişmelerin seyri çok farklı bir mecrada seyretti. Fevzi Paşa, 17 senedir askeriyenin başında bulunmasına rağmen, askerî cenah yine de İsmet Paşanın cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Fevzi Paşa da bu temayüle aynen uydu, hatta buna karşı gelecek kimseleri açıkça tehdit edecek kadar da ileri gitti.
Öte yandan, 11 Kasım 1938 Cuma günü saat 09.30'da, Başbakan ve CHP Genel Başkan Vekili Celal Bayar'ın başkanlığında toplanan parti meclisi İsmet Paşayı cumhurbaşkanlığına aday gösterme kararı aldı. Aynı gün saat 11.00'de toplanan Millet Meclisi, anayasanın 34'üncü maddesi gereğince yapılan seçimle, toplantıya katılan milletvekillerinin (Hikmet Bayur hariç) tamamı (348 üye) İsmet Paşanın cumhurbaşkanı olması için oy kullandı.
Bu netice, Meclis Başkanlığı tarafından Pembe Köşk'te oturan İsmet Paşaya iletildi. O da Meclis'e gelerek kürsüden—içinde "Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılık" ibaresi bulunmayan—şu yemin metnini okudu: "Reisicumhur sıfatiyle Cumhuriyetin kànunlarına ve hâkimiyet–i milliye esaslarına riayet ve bunları müdafaa, Türk milletinin saadetine sâdıkane ve bütün kuvvetimle sarf–ı mesai, Türk Devletine teveccüh edecek her tehlikeyi kemâl–i şiddetle men, Türkiyenin şan ve şerefini vikaye ve ilâya ve deruhte ettiğim vazifenin icabatına hasr–ı nefs etmekten ayrılmıyacağıma nâmusum üzerine söz veririm." (Millet Meclisi Tutanak Dergisi; 11.11.1938; Cilt 2, sayfa 17)
* * *
Cumhurbaşkanlığının yanı sıra, o dönemin teamülü gereği CHP Genel Başkanlığına da getirtilen İsmet Paşa, ülke yönetiminde "tek adam otoritesi"ne sahip kılındı.
İsmet Paşa, 26 Aralık 1938'de toplanan CHP I. Olağanüstü Kurultayında ise, partinin "değişmez genel başkan"ı seçilmekle de kalmadı, ayrıca kendisine "Millî Şef" sıfatı verildiği de dünya âleme ilân edilmiş oldu.
11.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|