ABD’de genellikle İtalyan mafya ve çetelerinden bahsedilir. Ne hikmettir Yahudi lobilerinden bahsedilir, ama çetelerinden bahsedilmez. Zira onlar daha üst seviyede siyasî çetecilik yaparlar. Bundan dolayı bir tür çetecilik yaptıkları halde adları çete değildir, çeteleşmenin ‘meşrû zemini’ni teşkil eden lobicilik faaliyetleriyle tanınırlar. Bugünlerde ABD’de moda deyim Chicago ekibi. Çeteyi meşrûlaştırmak için ekip kisvesiyle anılıyorlar. Bu çete şimdi Beyaz Saray’a yelken açmış ve çöreklenmek üzere. Aynen Clinton döneminde yaptıkları gibi. Genelde Demokratları ve son önseçimlerde ise Hillary’yı destekleyen ekip veya Chicago çetesi Beyaz Saray’a yeniden tünemek istiyor.
Bu ekibin en önemli elemanlarından birisi Rahm Emanuel ile Barak Obama ilginç bir ikiliyi temsil edecek. Rahm İbranicede Ali ve Yüce anlamına geliyor. Kimi İranlılara göre Obama Mehdi’nin habercisi ve aynı zamanda Hazreti Hüseyin ile bağlantılı ise bu durumda Amerikan yönetiminde başbakanlık müsteşarlığına tekabül eden Beyaz Saray Genel Sekreterliğine getirilen Rahm Emanuel de Ali’yi veya yüceliği temsil ediyor ve o zaman İranlılara göre çifte kavrulmuş bir durum var. Ya da double wishful thinking bizim tabirimizle çifte tefeül nedeni. Yine de biz kendi bildiğimizden şaşmayalım: İsimler uygun, ama sıfatlar sırıtıyor.
Obama, ilk iş olarak geçiş dönemi ekibinin başına Başkan Clinton’ın Beyaz Saray Genel Sekreteri John Podesta’yı, Beyaz Saray Genel Sekreterliği’ne ise Illinois milletvekillerinden Rahm Emanuel’i getirdi. Emanuel’in bu kilit mevkiiyi dinî ve etnik bağlarının tayin ettiği çıkarlar doğrultusunda kullanmayacağını kimse garanti edemez. Nitekim babası ima değil tasrih ediyor. Emanuel, liberal görüşlerine rağmen Demokrat Parti içinde katıksız İsrail yanlısı bir Yahudi olarak biliniyor. Babası İsrail’in kuruluşundan önce terör örgütü Irgun militanı olan Emanuel, 1991 yılında Körfez Savaşı sırasında İsrail ordusunda gönüllü olarak çalıştı. Haganah’dan ayrılma olan Irgun çetesi savunmacı değil, saldırgan bir stratejiyi benimsemişti. Ayrıca Emanuel 2006 yılında Irak Başbakanı Maliki’nin Kongre’de yapacağı konuşmayı Maliki’nin İsrail’i Lübnan’a saldırmakla suçlamasından dolayı engellemek isteyen ekibin başındaydı.
***
Obama’nın Chicago’dan arkadaşı olan Rahm Emanuel, İsrail’e yakın bağlarıyla da biliniyor. İsrailli çocuk doktoru olan Benjamin Emanuel adlı bir baba ile Martha Smulevitz adında röntgen uzmanı bir Amerikan Yahudi’si annenin izdivacının mahsulü Rahm, Birinci Körfez Savaşında İsrail ordusunda sivil gönüllü olarak görev yapmış. Eşi ise sonradan Yahudiliğe intisap eden Amy Rule. Baba Benjamin Emanuel Ma’ariv gazetesine verdiği demeçte, oğlunun atanmasının İsrail için ‘hayırlı’ olacağını ileri sürerek, “Tabiî ki başkanı İsrail yanlısı olması yönünde etkileyecek. Neden yapmasın ki? Ne yani, o bir Arap mı? Beyaz Saray’da yerleri temizleyecek değil her halde” demişti. Obama’nın yardımcı olarak seçtiği Joe Biden, İsrail’e yakınlığı ile biliniyor. 2007’de Yahudi Shalom Televizyonu’na verdiği bir mülâkatta, “Ben bir Siyonistim. Siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek yoktur” diyen Biden, iftihar babından oğlunun bir Yahudi ile evlendiğini de dile getirmişti. İsrail’in Ortadoğu’daki en büyük müttefiki olduğunu vurgulayarak, “İsrail’in olmadığı bir dünyayı hayal edin. Bölgede ne kadar savaş gemisi ve ne kadar asker bulundurmamız gerekirdi’’ ifadelerini kullanmıştı.
***
Chicago çetesinin bir başka üyesi ise David Axelrod. Obama’nın kampanya stratejisti ve şimdi de özel danışmanlığına getireceği David Axelrod da Chicago Yahudi cemaatinin önemli simaları arasında. Hasan Kösebalaban’ın da ifade ettiği gibi, Obama bu isimleri yanına alarak İsrail ve Amerikan Yahudi çevreleri nezdinde şirin gözükmek ve kendisine bir meşrûiyet atfetmek arayışındadır. Kısacası Obama Filistin sorununda ve Ortadoğu meselelerinde büyük ölçüde statükoya bağlı kalacaktır. Amerikan siyasetinde bir idealist kanat bir de realistler var. İdealist kanat aslında değişimci ve askerî maceralar eşliğinde dünyanın gidişatını değiştirmek istiyor. Realistler ise aksine statükodan yanalar. Oğul Bush döneminde idealist kanadı Neoconlar temsil ediyorlardı ve barutla ateşle ve namlu ile dünyaya nizamat verme peşinde ve hevesindeydiler. Bunu denediler ve başarısız oldular. Daha önce de statükocu olarak niteledikleri Clinton’ı sıkıştırmışlar ve çeşitli raporlarla emellerine alet etmek istemişlerdi. Fehmi Koru’nun Başbakan Erdoğan’ı kızdıran ‘Obama gibi geldiler ama Bush gibi oldular (gidecekler de diyebilirdi)’ tarzındaki yaklaşımını veya analizini tersinden bir şekilde iki dönemlik Bush iktidarına da uyarlayabiliriz. Hasan Kösebalaban, Necon çete ile anılan idealist akımın Bush’un ilk dört yılını şekillendirdiğini lâkin Irak işgalinden sonra çuvallamaları ve işlerin sarpa sarmasıyla birlikte ikinci dönem devre dışı kaldıklarını hatırlatıyor. İkinci döneme baba Bush’un realist çizgisinin damgasını vurduğunu ve Scowcroft ekibi olarak da bilinen Gates ve Rice’dan müteşekkil ikilinin Neoconları dengelediğine ve Rumsfeld’in de saha dışına atılmasıyla birlikte Cheney’in yalnızlaştığına ve silikleştiğine ve etkisini kaybettiğine dikkat çekiyor. Dolayısıyla Obama da değişimci ama Neoconların bozduğu dengeyi tamir etmek mânâsında değişimci. Yoksa başka bir anlamda statükocu. Bu bağlamda, Obama’nın ilk devresinin ve döneminin Bush’un ikinci döneminin bir devamı olacağını öngörülmektedir. Birçok yabancı analizci de savunma bakanlığında Robert Gates’ın ibka edilebileceğini ifade ederken aslında bu devamlılığa da işaret etmiş oluyor. Obama’nın dış politikada izleyeceği yol siyasî realizm olacaktır. Siyasî realizmin dış politika alanındaki en önemli düsturu, “uzun vadeli dost ve düşmanların olmadığıdır”. Bütün devletler bu açıdan birbirleriyle aynı statüdedir; bugünün dostları yarının düşmanları, bugünün düşmanları ise yarının dostları olabilirler. Aslında bu realizmden ziyade pragmatizm tanımına uygundur. Bu durumda Amerikan pragmatizminin dışında kalan tek şeyin İsrail ve çıkarları olduğunu söylemek zorundayız. Truman’dan beri bugüne kadar bu hususta kayda değer bir gelişme ve değişme olmadı. Amerikan başkanları İsrail karşısında pek de pragmatik davranamadılar. Hep idealist kaldılar. Amerikan politikalarının tek idealist noktasını İsrail ve çıkarları temsil etse gerek. Obama’nın asıl sınandığı nokta da burası olacaktır.
11.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|