Şaban Dişli, hakkındaki yolsuzluk iddiaları sebebiyle AKP Genel Başkan Yardımcılığından ayrılmak zorunda kalmıştı. Çok geçmeden, başkan yardımcıları içinde en ağırlıklı isimlerden biri konumundaki Dengir Mir Mehmet Fırat da sürpriz şekilde görevi bıraktı.
Ancak bu istifanın sebebi henüz anlaşılamadı.
Bir cihetten bakılırsa, Dişli gibi onun istifasının da hakkındaki yolsuzluk söylentileriyle irtibatlı olduğu düşünülebilir. Bu iddiaların en sıkı takipçisi olan CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu ile ekranda tartışması hafızalarda tazeliğini koruyor.
Gerçi o tartışmadan akılda kalan net bir sonuç çıkmamış; dahası, Fırat başka zeminlerdeki beyanlarında misilleme olarak bilhassa Baykal’a yönelik olarak dile getirdiği iddiaları orada nedense seslendirmeyip savunma pozisyonunda kalarak, yolsuzlukla ve suiistimalle suçlanan, ama bu ithamı püskürtemeyen bir imaj çizmişti.
Dengir’in istifası bu konuyla mı bağlantılı; yoksa Güneydoğu meselesinde partisinin tamamen devlet çizgisine kaydığının mı bir işareti?
Bölgede köklü ve nüfuzlu bir aşiretin önde gelen isimlerinden biri olarak evvelâ FP’den, iki defa da AKP’den olmak üzere üç dönemdir Adıyaman milletvekili seçilen, öncesinde de AP-DYP çizgisinde siyaset yapan bir politikacı Fırat.
Konumu gereği, partisinin Güneydoğu politikalarının belirlenmesinde de etkili bir isim.
Fırat son günlerde bazı DTP’lilerle bir araya gelmesiyle de kendisinden söz ettirmişti. Anayasa Mahkemesindeki DTP dâvâsının karar aşamasına geldiği; DTP-İmralı bağlantılı provokasyonların bugüne kıyasla henüz bu derece tırmanışa geçmediği; Başbakanın Güneydoğu gezileriyle bağlantılı olarak AKP-DTP geriliminin patlak vermediği bir sırada gerçekleşen bu buluşma, Fırat’ı bir defa daha hedef yapmıştı.
Güneydoğu ve Kuzey Irak odaklı gerilimin silâhla değil, barışçı yollarca çözümünü savunan ve bu çerçevede hem DTP’ye bu tavırla muhatap olunmasını, hem DTP’nin de bu çizgiye yönelmesini isteyen bir yaklaşımın ifadesi olarak yorumlandı bu görüşme ve “birileri”ni kızdırdı.
Fırat’ın sicilindeki bir başka dosyada da yazın yaptığı “Atatürk devrimleri toplumda travma meydana getirdi” çıkışı ile bunun mâlûm cenahta yol açtığı tepkilerin yer aldığı biliniyor.
Kendi istek ve iradesiyle mi, yoksa Genel Başkanının talebiyle mi alındığı da belirsizliğini koruyan istifa kararının arkaplanında ne yatıyor?
Görünen muhtemel sebeplere bakıldığında, bunlar öne çıkıyor. Kamuoyunca bilinmeyen başka sebepler bulunup bulunmadığı ya da istifanın Fırat tarafından ifade edildiği üzere “stres, dinlenme ihtiyacı, sağlık sebepleri”nden öte başka bir gerekçeye mebnî olup olmadığı ise herhalde zaman içinde daha net ortaya çıkacak.
Şu aşamada oluşan fotoğraf, Fırat’ın yerinin, yine Güneydoğu kökenli bir siyasetçi olarak ANAP zamanından beri getirildiği kritik görevleri hep “devlet”le uyum içinde yürütegelmiş olan Abdülkadir Aksu ile doldurulması çok anlamlı.
Hele Başbakanın hemen her konuda devlet tavır ve üslûbunu benimser hale geldiği; DTP’lilere bir zamanlar MHP’nin kullanıp bilâhare onun dahi vazgeçtiği “Ya sev ya terk et” söylemini hatırlatan ültimatomlar çektiği bir noktada...
Yine tam da bu noktada Erdoğan’ın rampaladığı yerin, kendisine en yakın gazeteciler tarafından dahi “Obama gibi geldi, Bush’a benzedi” eleştirileriyle ifade edilir hale gelmesi çok ilginç.
Erdoğan’ın bu eleştirilere “Ben ne Bush’um, ne Obama’yım. Ben Tayyip Erdoğan’ım” deyip, “İllâ birine benzetecekseniz, Atatürk’ten başlayın, Kanunî’lere, Yavuz’lara, Fatih’lere, Osman Gazi’lere kadar gidin” çıkışı yapması da ibretli.
Selefi Erbakan da millî görüşü Hz. Âdem’le başlatarak, bütün peygamberleri ve tarihteki İslâm devletlerinin cihangir padişahlarıyla beraber Atatürk’ü millî görüşçü ilân etmemiş miydi?
Erdoğan’ın çıkışı aynı bilinçaltını ele veriyor.
11.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|