İbrahim Bey: “Şeytan niçin yaratıldı?”
Cenâb-ı Hak cinleri ve insanları Kendi Zât-ı Âlâ’sını bilsinler, tanısınlar ve Kendisine ibadet etsinler diye yarattı, onları zengin duygularla donattı, onlara sayısız nimetler verdi ve gönderdiği emirler ve yasaklar ile onlara istikamet çizerek onları imtihana tabi tuttu.
Fakat cinleri ve insanları Allah’ın emirlerini ve yasaklarını dinleyip dinlememekte serbest bıraktı. Cinler ve insanlar kendi iradeleriyle hareket eden ve yaptıklarından sorumlu olan varlıklardır.
Şeytan bunlardan sadece biridir. Şeytanın yaratılışta sâir cinlerden ne bir üstünlüğü, ne de bir aşağılığı yoktur. O kendi ameliyle kendisini aşağıların aşağısına almıştır. Tercihi kendisi yapmıştır. Tercihinden hiç kimse sorumlu değildir. Ne melekler, ne Hazret-i Âdem, ne de Cenâb-ı Allah. Hatta Cenâb-ı Allah, secde emrine isyan eden şeytana, neden itaat etmediğini sormuş, savunmasını almıştır. Ama şeytan tövbe noktasına gelmemiş, yaptığına pişman olmamış, yüzü kızarmamış; bilâkis günahını ve isyanını arttırmıştır.
Bu bir tercihtir. Neden böyle bir tercih yaptığı şeytana mutlaka Cenâb-ı Allah tarafından mahşerde sorulacak ve isyanının vahim boyutları kendisine gösterilecektir. Her cin ve insan gibi şeytan da mahşer sorgusundan geçecek ve hakkında İlâhî adalet tecellî edecektir.
Şeytanın insanları neden saptırdığı sorusunun en görünen cevabı, insanların makamını kıskanışı ve insanların Cenâb-ı Allah nezdinde yükselişini önlemek isteyişidir. Şeytanın kötü emirlerine her uymayışta insanlar Allah katında yükseliş kaydediyorlar. Yüksek sevap ve feyiz kazanıyorlar. İstidatları inkişaf ediyor.1
Şüphesiz şeytanın vesveselerine karşı Cenâb-ı Allah insanı muhafazası ve himayesi altına almıştır. Fakat bu İlâhî himaye, insanın iradesi çerçevesinde gerçekleşiyor. İsteyen Allah’a sığınıyor. Allah’a sığınan, şeytanın şerrinden kurtuluyor.2 Allah’a sığınma kapısı ise, hep açık bulunuyor.
Diğer yandan insanlar da, cinler de yaptıklarının sorumluluğunu kendileri taşıyorlar. İnsanın, yaptıklarının sorumluluğunu mahşerde şeytana yıkıp kurtulması söz konusu değildir. Yani şeytanın iradesi var ise, insanın da iradesi vardır. İrade gücü bakımından şeytan insandan daha güçlü değildir. Netice itibariyle, hesabını da kendisi ödüyor.
Demek, şeytanın ve şerli mahlûkların varlığı insan için bir imtihan vesilesi olmuştur. Uymayıp Allah’ın rızasını arayanların, günahlarının bağışlanacağı ve kurtulacakları müjdelenmiştir.
* * *
Ömer Bey: “Kur’ân’da kız isteme ile ilgili bilgi var mıdır?”
Evlenmek sünnettir. Kız isteme ile ilgili temel usul ve esaslar da sünnet çerçevesinde şekillenmiştir. Fakat Kur’ân bu meselenin uzağında da kalmamıştır.
Kur’ân’ın evlilik konularında getirdiği hükümler şöyledir:
“Mü’minlerden hür ve iffetli kadınları ve kendilerine sizden önce kitap verilmiş olanlardan hür ve iffetli kadınları nikâhlamak da, mehirlerini verdiğiniz, iffet üzere olup zinadan kaçındığınız ve gizlice gayr-ı meşrû şekilde dostlar da edinmediğiniz takdirde size helâl kılındı.”3
“İçinizden bekâr olanları ve köle ve cariyelerinizden dindar olanlarını evlendirin. Onlar fakir iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah’ın lütfu geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.” 4
Musa Aleyhisselâm gençliğinde bir seyahat esnasında Medyen suyunun başına geliyor. Burada hayvan sulayan çobanlara karışmayan ve çobanlardan geride durup, çobanların ayrılmasını bekleyen utangaç iki kıza rastlıyor ve onlara sırf Allah rızası için yardım ediyor.
Meğer bu kızlar Şuayb Aleyhisselâm’ın kızlarıdır. Muhterem babalarına bu durumdan bahsedince, Şuayb Aleyhisselâm bu genci görmek istiyor. Kızlarından birisini bu genci çağırmak üzere gönderiyor. Kızcağız utana sıkıla Musa Aleyhisselâm’a babasının selâmını ileterek kendisini babasının görmek istediğini ve yardımına karşılık teşekkür etmek istediğini bildiriyor. Musa Aleyhisselâm da çağrıya uyup gidiyor.
Hz. Musa’nın (as) iyi huyunu ve efendiliğini beğenen Hz. Şuayb (as), Hz. Musa’ya (as) diyor ki:
“Sekiz sene bana çalışman şartıyla şu kızlarımdan birini sana nikâh etmek isterim.” 5
Görüldüğü gibi Kur’ân’ın verdiği örnekte baştanbaşa saygı, görgü ve nezaket hâkimdir. Fakat nikâh ile ilgili genel ve temel hükümleri koyan Kur’ân, bu hükümlerin hayata geçirilmiş biçimini genel itibariyle yaşayan Kur’ân olan Hz. Peygamber’e (asm) bırakmıştır. Bu açıdan, kız isteme ile ilgili Kur’ân’ın da onayladığı temel davranış biçimlerini bulmak için doğrudan sünnete başvurmak gerekir.
Dipnotlar: 1- Lem’alar, s. 210, 2- Lem’alar, s. 240, 3- Maide Sûresi: 5, 4- Nur Sûresi: 32, 5- Kasas Sûresi: 27
11.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|