08 Eylül 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Hakan YALMAN

Varlık mertebeleri ve küresel Asr-ı Saadet


A+ | A-

İnsan her yönü ile iki boyutlu olarak yaratılmış. Bir tarafı ile acıkan, üşüyen, hastalanan, zaman ve mekânın sınırladığı bir varlık. Diğer yönü ile seven, üzülen, sevinen, acı ve mutluluk gibi duyguların şekillendirdiği bir varlık. Cesedi ile maddî alanda yaşarken kalbi ile duyguların alanında yaşıyor. Cesedin bulunduğu alanın temel meselesi doymak ve arzuların tatmini şeklinde ortaya çıkıyor. Kalbin alanında ise duygular ve mânâlar ön planda. Belki de hayatın anlamı ve her şeyin aslî mânâsının içinde yer aldığı alan. Bütün kompleks yapısına, teknolojik gelişmeler, toprak kavgaları, savaşlar; makam sahibi olmak, hükmetmek gibi arzulara rağmen maddî alanın en temel meselesi insanlık tarihi boyunca hep doymak olmuş. Bu, her anlamda doymak, cesedinin bütün arzu ve hazlarını tatmin etmek şeklinde ortaya çıkıyor. Aslında bu hâl vücut mertebesinin seviyesi ile bağlantılı olarak bütün varlıklarda var. Varlığın maddî boyutuna bakıldığında çarkların rızk ve doymak, tatmin olmak hakikati etrafında döndürüldüğünü gözlemliyoruz.

Oysa, güzellik ve gözükmek arasındaki muhteşem bağlantıdan hâsıl olan eşya özde mânâlara ve duygulara yönelik olarak vücuda getirilmiş. Yani ceset kalbin hissedişine ve orada hâsıl olacak aslî mânâlara bir başka deyiş ile esmâya hizmet için var. Bu anlamda insanın konumu diğer varlıklardan önemli şekilde ayrışıyor ve ikili hayat mertebesinin kalp alanında kalan kısmının belirginliği ile diğer varlıklardan ayrılıyor. Hayat ile ve hayat mertebesi ile doğru orantılı olarak kalbin alanına kayan kısım artıyor. Bu mertebelenme içerisinde kalbin hayat mertebesinde özellikleri en üst düzeyde olan insan, varlık mertebesinde de en üste yükselmiş ve en şereflisi şeklinde adlandırılmış oluyor. Bu da insanın özünde kalbe yönelik bir varlık olduğunu ve bedeninin duyguları bunlarla bağlantılı mânâları yani esmâyı hâsıl edecek bir cihaz şeklinde yaratıldığını ortaya koyuyor.

Zamanla, hayatı bedenin boyutunda tanıyan ve kimliği ile bu alanda yüzleşen insan maddenin katılığı, hazlarının çekiciliği ve bedenin hayatının merkezine oturuşuyla kalbin alanından uzaklaşıyor ve bütün benliğiyle cesedin alanına ve maddî plana yöneliyor. Bu alanda oluşan kimlikle benliğini şişiren nefsini tatminle uğraşan ve hayvânî alan içerisinde biraz daha üst düzey fiillerle mücadele edip insanlığından uzaklaşan bir varlık konumuna düşüyor.

Tam da bu çıkmazın içindeyken ve içinde bulunduğu konumu da fark edemeyecek şekilde boğulmuş olan insanın çıkış yolu kendini tanımak ve aslına dönmek olmalı. Boğulduğu alan maddî ve hazların şekillendirdiği alan olduğu için kendine dönüş süreci de bu alanda gerçekleşmeli. Bu alanın en büyük meselesi rızık olduğu için sorgulama süreci onun etrafından şekillenmeli. İşte bu noktada Ramazan ve oruç, ferdin kendi kimliğini sorgulama, varlık içersinde yer aldığı mertebeyi tanımlama ve Rabbiyle olan ilişkisini tekrar yerli yerine oturtma anlamında büyük bir önem arz ediyor. Nefsin hazların peşinde koştuğu ve her şeyin kendi gücüyle sağlandığı algısıyla maddî alana saldırdığı bir hayat düzeninde açlık ile rızkı verene boyun eğmesi ve O’nun Rab olduğunu, rızkı veren olduğunu, bedenini ve hayatını şekillendirip terbiye eden olduğunu tekrar hatırlayıp konumunu fark etmesi, kalp denen bir hayat mertebesiyle de yüzleşmesi sonucunu doğuracaktır. Aslında bu beşeriyetten insaniyete geçiş sürecidir. İnsaniyete geçiş ile ceset ve kalbin birlikteliğinden esmâ hâsıl eden muhteşem bir cihaz ortaya çıkar ve bu da insanın kemal noktasıdır. İnsanın kemâle doğru ilerleme sürecinde mahrum kalmanın, aç olmanın, çoğunlukla da irâdî olarak maddeyi terk etmenin çok önemli bir yeri olsa gerektir. İradi olarak terk etmenin kolektif tarzda yaşanması anlamına gelen Ramazan orucu her bir insanın ve topyekün insanlığın kemâli anlamında çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu gün insanlık olarak adlandırılan topluluk içinde hâlâ ahlâkî değerler belli bir yer tutuyor ve insana ait sevmek, fedakârlık, diğergamlık gibi değerler varlığını sürdürüyorsa bunda Ramazan ve orucun önemli bir katkısı olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu yönüyle Ramazan ve oruç sadece İslâm âlemini değil tüm dünya insanlığını ilgilendiren bir anlam da taşımaktadır.

İnsanlık maddî alan ve cesedin ihtiyaçlarına, meyillerine yönelen ve özünden kopan haliyle kapıldığı girdaptan ancak kalbin varlığını fark ederek ve duygularının genişliğini, zaman ve mekân üstü boyutunu keşfederek kurtulabilir. Bu anlamda her Ramazan, büyük bir fırsat sunmaktadır. Bu dönemde insan biraz daha semavi, biraz daha kalbî yönelişleriyle arzîliğin getirdiği zaaflarından kurtulup kalbin hayat mertebesine yükselmekle gerçek huzuru ve onda hâsıl olması beklenen hakikatlere ulaşmakla ideal noktadaki dinginliği yaşayacaktır. Topyekün insanlığın pisikososyal analizi yapıldığında şu an yaşanan bütün kalbî ve ruhî, bunlarla beraber ortaya çıkan maddi ve bedeni problemlerin gerisinde bu sürecin tamamlanmamasının yer aldığı görülecektir. Her ramazan gibi bu ramazan da bir fırsat dönemi, her ferdin kendini bu anlamda tekrar gözden geçirmesi için bir süreç şeklinde algılanmalıdır. Bu tüm insanlığın problemi şekline dönüştüğünde, dünyanın genelinde asr-ı saadet mutluluğunun yaşandığı küresel asr-ı saadet çok yakınlaşmış demektir.

08.09.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.09.2009) - Ramazanın sosyal yansımaları

  (25.08.2009) - Oruç ile O’nu yüceleştirme

  (18.08.2009) - Hak, doğru ve şeffafiyet

  (11.08.2009) - Aynı güneş altında ısınmak

  (04.08.2009) - Din ve dünya dengesi

  (28.07.2009) - Adalet ve dairelerin dengesi

  (14.07.2009) - Derin sosyal bağlar

  (07.07.2009) - İnsanlığının çıkış yolu, Risâle-i Nur'da

  (30.06.2009) - Depresyon toplu yaşanabilir mi?

  (23.06.2009) - Hayatın ve hizmetin incelikleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.