25 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Kazım GÜLEÇYÜZ

İdrak ve iman


A+ | A-

Yedi tepeli İstanbul’dan kast edilenin, suriçi tarihî İstanbul olduğu ve çok daha geniş bir alana yayılan günümüz İstanbul’unda yüzlerce, binlerce tepe bulunduğu mâlûm.

Ama hiçbiri o meşhur ve tarihî yedi tepenin anlamıyla örtüşmüyor. Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul”a baktığı tepe de onlardan biri olmalı.

(Yeri gelmişken, bu yedi tepeyi hatırlayalım:

(1. Ayasofya Camii, 2. Nurosmaniye Camii, 3. Beyazıt ve Süleymaniye Camileri, 4. Fatih ve Zeyrek Camileri, 5. Yavuz Selim Camii, 6. Edirnekapı Mihrimah Camii, 7. Haseki Külliyesi.)

Geçen gün, her birinin üzerinde zarif kubbe ve minareleriyle muhteşem camilerin yükseldiği bu yedi tepeye kurulan tarihî İstanbul’un, tepelerin arasını dolduran mesafelerdeki yokuşlarından birini tırmanırken çok ilginç birşeye şahit olduk.

Yerdeki parke taşlarının arasında, daracık ve sığ bir kanala dönüşen oyukta aşağı doğru akan su, birkaç kedinin takibine takılmış. Ağır ağır hareket eden suyun mahiyetini; düşman mı, yoksa oyun arkadaşı mı olduğunu anlayabilmek için burunlarıyla koklayıp patileriyle yokluyorlar.

Ama ondan, her iki ihtimal için de, bekledikleri reaksiyonu alamıyorlar. Su, tabiatına uygun bir sükûnetle akışını sürdürmek dışında bir tepki vermiyor. Ne saldırıyor, ne de oyun oynuyor.

Deterjan köpüklü kara suyun ilerlemesi ve aktığı kanalın darlığı, ona bildikleri ve alıştıkları su muamelesi yapıp, dillerini kullanarak içmelerine de meydan vermiyor. Öylece durup bakıyorlar.

Kediler daha sonra ne yaptılar, bilmiyorum.

Muhtemelen, bu hareket halindeki esrarengiz varlıktan kendilerine bir zarar gelmeyeceğini, ama oyun arkadaşı da olmayacağını “anladıktan” sonra başka meşguliyetlere yönelmiş olmalılar.

Bu enstantanenin bizi düşündüren tarafı şu:

Yaratıcının kedilere verdiği kabiliyetler, onlara bu akıntıyı fark ettiriyor, ama mahiyetini anlamalarına kâfi gelmiyor. Bunun için epeyce uğraşmalarına rağmen işin içinden çıkamıyorlar.

Onun cansız bir atık su olduğunu, kendilerine düşman da, oyun arkadaşı da olmadığını anlayabilmek için akıl ve idrak sahibi olmaları gerekiyor. Bu akıl ve idrak de sadece insana verilmiş.

İnsanı diğer canlı varlıklardan ayıran ve üstün kılan en önemli meziyet ve kabiliyet de bu akıl.

Ancak insandaki akıl ve idrakin de sınırları, engelleri ve mertebeleri var. Bu sınır ve engelleri aşıp mertebeleri kat edebilmek için ise, vahyin yol gösterici rehberliğine muhtaç. Tek başına akılla ne kendisini tanıyabilir, ne varlık âlemini ve kâinatı anlayabilir, ne maddî âlemin ötesindeki lâhutî maneviyat âlemlerine aşinalık kazanabilir, ne de hadiselere isabetli yorumlar getirebilir...

Nitekim insanlığın inanç, fikir ve yaşayış alanlarında içine düştüğü bütün sapmalar, bu gerçeğin neticeleri. Materyalizm ve türevi olan bilumum menfî ideolojiler, herşeyi bu dünya hayatından ibaret zanneden görüşler, ahlâkî bozulmalar, insanın yüksek fıtratına yakışmayacak tarzdaki çok sefil ve aşağılık yaşayış tarzları, v.s.

Sadece “kafa feneri”nin sönük ışığı, yürünen yolu, her adımı tuzak dolu, izbe ve bataklık bir mecra olarak gösterip çok yanlış yerlere götürür.

Hakikati doğru anlayabilmek ve hayata o temelde sağlam bir istikamet verebilmek için, her mesajı akla uygun olan, ama aklın tek başına erişip idrak edemeyeceği vahyi rehber almak şart.

Akıl, Yaratıcının insana bahşettiği bütün yüksek kabiliyetlere konulan ilânihaye sonsuz tekâmül potansiyelinin de zembereği. Ama vahiyle bildirilen ölçüler ışığında çalıştırıldığı takdirde.

Allah’ın yeryüzündeki halifesi sıfatını kazanıp âlâ-yı illiyyîne çıkmanın sırrı, aklın “kâinattaki nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açan bir anahtar” (Sözler, s. 50-1) olarak kullanılmasını öngören imanî bakış açısında.

İmandan mahrumiyet, insanı, kedilerden farksız, hattâ onlardan daha aşağı bir konuma sürükler. Kendisine verilen akıl nimetine rağmen, hiçbir şeyi anlayıp idrak edemeden göçüp gider.

25.10.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.10.2009) - DTP’deki ayrışma

  (23.10.2009) - Kritik süreç

  (22.10.2009) - Başlangıç ve sonrası

  (21.10.2009) - Dağdan iniş

  (20.10.2009) - Münih notları

  (18.10.2009) - Yolculuk hızlanıyor

  (17.10.2009) - Yeni dengeler

  (16.10.2009) - AB aynası

  (15.10.2009) - Şüpheli ölümler

  (14.10.2009) - Afganistan ve İsrail

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.