Ahmet DURSUN |
|
Anayasamı arıyorum |
Anayasa meselesi, son dönemlerde en çok tartıştığımız konulardan biriydi. Türkiye'nin ciddi bir anayasa problemi olduğu "yargı-siyaset-ordu" üçgeninde yaşanan büyük tartışmalarla birlikte son referandumda kendini iyice hissettirmişti. Bizdeki anayasa geleneğinin çoğu defa totaliter ve devletçi zihniyete kurban edilmesi, hazırlanan anayasaların hep devletin ya da devletçi geleneğin yanında yer alması problemin özü olarak düşünülebilir. Bu bağlamda modern toplumlara yakışan, özgürlükçü demokrasinin ilkelerini benimseyen, bireyi özne olarak düşünen bir anayasanın nasıl oluşturulabileceği, devlet temelli yaklaşımların bireyin hak ve özgürlükleri lehine nasıl sonuçlandırılacağı hâlâ cevap bekleyen sorulardır. Risâle-i Nur Enstitüsü'nün on beş günde bir düzenlediği Pazar Seminerleri'nin bu haftaki bölümünde "Demokratik Anayasa Arayışları" tartışıldı. Programın konuşmacısı İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Bekir Berat Özipek idi. Muhafazakârlık, insan hakları ve fikir hürriyeti konularında çalışmaları ile tanınan Bekir Berat Özipek; konuşmasında, çağdaş bir anayasanın hangi özellikleri içinde barındırması gerektiğini ve mevcut anayasamızın ve anayasa hukukunun temel problemlerini anlattı. Sorular kısmında; mevcut anayasadaki "Değiştirilmesi teklif dahi edilemez" maddelerin bulunmasını "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle nasıl bağdaştırabiliriz? Anayasa için kullanılan "sözleşme" kavramının anlamı nedir? Sivil anayasa nedir? Bir sivil anayasadan beklenen özellikler nelerdir? Bizde olduğu gibi otoriter yapıların anayasa metnini temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı bir şekilde kendi anlayışlarına göre yorumlama ve uygulama gayretlerinin önüne nasıl geçilecektir? gibi soruları cevaplandırdı. Son derece verimli geçen seminerde öne çıkan bazı hususları sizlerle paylaşmak isterim: Hak ve hürriyetlerin yalnızca anayasa ile sağlanması mümkün değildir. İdeal bir anayasa yapsak bile, toplumun tamamı bunu sahiplenmediği takdirde özgürlükler garanti altına alınmış olmaz. Dolayısıyla toplumun, toplumsal sözleşme olan anayasayı sahiplenmesi ve sürekli teyakkuz halinde hak ve özgürlükler lehinde alttan yukarıya doğru bir baskı oluşturması gerekir. Böyle olmadığı takdirde devlet çeşitli tehdit algılamaları ile vatandaşlarının haklarını kısıtlama yoluna gidebilir. Bu bağlamda hukukî düzenlemelere sihirli değnek gözüyle bakmaktan ziyade halkın kendi hukukuna sahip çıkacağı bir altyapıyı oluşturmak en sağlıklı yol olacaktır. Anayasa; devletin teşkilât yapısını gösteren, kurumları arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğini ortaya koyan, temel hakları garanti altına alan bir belgedir. Anayasanın en temel özelliği, bir otorite olan devlet karşısında bireylerin haklarını garanti altına alarak korumasıdır; ancak bizdeki anayasacılık geleneği, birey karşısında devleti korumayı amaçlamakta, bu da hak ve hürriyetlerin kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır. Anayasa, bir toplumun birlikte yaşama sözleşmesidir. "Biz nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?" tartışmalarının hiç yapılmadığı bir anayasa geleneği içinde yaşıyoruz. Yapılış şekli ve muhtevası yönüyle son derece kötü olan 82 anayasası gibi diğer anayasalar da toplumu reşit kabul etmeyen bir anlayışın neticeleriydi. Toplum olarak nasıl yaşayacağımıza karar veremiyorsak demokrasiden de söz edemeyiz. Ancak, son dönemdeki gelişmelerle toplum demokratikleşme konusunda "atak olma" pozisyonuna geçtiğini, talep eden konumda olduğunu açıkça ortaya koydu. Şu an, öncekilerden farklı olarak, anayasayı kendimizin yapabilmesi şansına sahip olduk, bu iyi değerlendirilmelidi. İdeal bir anayasa, yöntem bakımından hep beraber yaptığımız anayasadır. Bu kimsenin dışlanmadığı bir anayasa olmalıdır. İdeal bir anayasa muhteva bakımından ise üç temel özelliği içinde barındırmalıdır. Bunların birincisi, devletin resmî ideolojisini hiçbir şekilde anayasaya yansıtmamasıdır. Bizim anayasamızdaki başlangıç hükümleri gibi, devletin resmî ideolojisini koruma altına alan, değiştirilmesi teklif dahi edilemez şekilde hükümleri benimseyen, bunu bir baskı aracı olarak kullanan bir anayasal metin özgürlükleri sağlayamaz. Değiştirilemez şeklindeki hükümler "ölülerin dirilere hükmetmesi" anlamını taşımaktadır. İkincisi, anayasa etnik gruplar tarafından yazılmış olsa dahi, etnik tarafgirlikten uzaklaştırılmalı, anayasal vatandaşlık öne çıkarılmalıdır. Bu yaklaşım etnik tartışmaları da sona erdirecektir. Üçüncü ise dinle ilgilidir. Din ve vicdan özgürlüğü yeni anayasamızın temel çıkış noktalarından biri olmalıdır. 21.12.2010 E-Posta: [email protected] |