19 Aralık 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Banu YAŞAR

Ağlayabilmenin inanılmaz hafifliği


A+ | A-

‘Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap

veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.’

(Kızılderili Atasözü)

Ağlayabilmek kutsaldır. Her göz ağlayamaz, her yürek hissedemez. Ağlayabiliyor olmak insana bir hediyedir. İnsanı büyütür. Karşındakini görmeni, anlamanı ve onun ruhuna dokunabilmeni sağlar.

Kalp ağlarken büyür, benlik ise ağlarken küçülür.

Kendi benliğinin doruklarında dolaşmayı tercih edenler, ağlamayı beceremezler. Ağlamak kalp işidir, kalbin meziyetidir. Nefsin ve benliğin kıraç toprakları gözyaşının bereketli yağmurlarından istifade edemez.

Benliği şişmiş insanların kalbi küçülür. O kadar büyür ki içindeki ben, biz olmaya, O olmaya yer bile kalmaz. Kendine âşık insan ağlamanın zafiyet olduğundan dem vurur. Güçlü olmak için, zayıf görünmemek için ağladığını kimsenin görmemesini diler. Başkalarının yanında ağlanmaz diye düşünür. Kimse zayıf yanlarını görmesin, kırılganlığını fark etmesin ister.

Oysa bu kadar korunmaya alınmış bir benlik, en ufak bir sözle de yıkılmaya mahkûmdur. Nerede bir abartı varsa, orada gerçek olmayan bir şeyler var demektir. Gerçek olan her şey doğaldır, biraz eksik, biraz da yarımdır. Ama doğal ve sahicidir.

Büyüten aynalara yansıtılan her şey, küçük insanların görüntüleridir.

Ağlayabilen insanlar, zamanın ve büyümenin yorgunluğunu daha kolay atlatırlar. Yaralarına daha çabuk şifa bulurlar. Gözyaşının serinliğiyle yürek yangınları bile çabuk söndürülür.

Ağlayabilen insan daha az öfkelenir. Kendini dizginleyemediği yolların ortasında bulmaz. Gözyaşı sükûnet verir, öfkenin ateşini söndürür.

Ağlamak asla zayıflık değildir. En güçlü olanlar hissedebilen ve ağlayabilenlerdir. Ve en gerçek, en az yalan olanlarda gözünden ve gönlünden ağlayabilen insanlardır. Söz yalan olabilir, insan kendini bile kandırabilir, kendini bile yanıltabilir, ama gönlün ağlaması ancak ruhunu koruyabilen, onu güzel olanla besleyebilen insanların alışkanlığıdır.

Yalan olan her şeye ve herkese rağmen, hâlâ duygularıyla yol bulabilen, kalbinin yükünü gözyaşıyla hafifletebilen insanlar varsa eğer, hayata dair bir ümit de var demektir.

Büyürken ve öğrenirken yorulan, örselenen ve kirlenen duyguların gözyaşı ile temizlenir. Kötü düşüncelerin, savrulmuş acıların ve yürek yangınlarının da ağladığın zaman acısını hafiflemiş bulursun. İçini yakan ve yıkan ne varsa, gözyaşı onları temizler ve serinletir.

Birisine, ağlama tut kendini demek, nefes alma demek kadar yorucudur. Bir çocuğa erkek adam hiç ağlar mı demek, büyürken duygularını sakla, onları ortalığa çıkarma, hatta onları hiç sulama ki, büyümesinler demek kadar haksızlıktır.

Duygularını konuşamadan, korktuğunu söyleyemeden ve doyasıya ağlamadan büyüyen erkek çocukları için, sevmek, sevdiğini söyleyebilmek ne kadar mümkün olur. Hissettiklerini söylediğinde onlarla ne yapacağını bilemeyen bir adam, söyledikleriyle ortada kalmaktansa, söylemedikleriyle göçüp gitmeyi tercih eder.

Erkeği davranışlarından çözmeye çalışan bir geleneğin çocuklarıyız biz. Onları biz kadınlar yetiştirdik. Ağlamasın diye omuzlarına güçlü adam ağlamaz yükleri bağladık. Onları da inandırdık ancak böyle kahraman olunacağına… Kahramanların yorulmayacağına, ağlamayacağına hatta korkmayacağına dair efsaneler anlatarak büyüttük… Gerçek olmanın, insan olmanın, hissedebilmenin ve duyguların dilini okumanın sırrını öğretmeyi de unuttuk sanırım…

Sonra kendimiz şikâyet ettik kendi yaptıklarımızdan, kendi ürettiklerimizden… Duygularını, sevdiğini söyleyemediği için serzenişte bulunduk, dertlendik. Kendi ördüğümüz duvarların arkasında kaldık, en fazla surda delikler açabildik, o da ancak yıllar sonra…

İnsan kendine zulmeder, kendine daraltır ve kendini yorar anlamsız düşüncelerin içinde… Kimsenin ondan beklemediğini, kimsenin ona sormadığını o kendine sorar, o kendine yöneltir, o kendinden bekler…

Ağlayabilmenin inanılmaz gücünü hissederek yaşamak, doyasıya ağlamak varken…

19.12.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (15.12.2010) - Yanlış alarm -panik atak-

  (12.12.2010) - Kalbinin tesellisini aramak

  (08.12.2010) - Affetmek öfkeden vazgeçmektir

  (01.12.2010) - Duygularını değil, davranışlarını kısıtlayın

  (28.11.2010) - Boşanma ve çocuk

  (24.11.2010) - Duygularımızı ifade edebilmek

  (21.11.2010) - Kabul etmek onaylamak değildir

  (16.11.2010) - Delete (sil)

  (10.11.2010) - Ev hanımı değil, evin hanımı olmak

  (09.11.2010) - Sevgi her yaraya iyi gelir


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  YENİ ASYA NEŞRİYAT

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.