Bediüzzaman’ın “Bundan kırk sene evvel ve Hürriyetten bir sene evvel (1907’de) İstanbul’a geldim. O zaman Japonya’nın Başkumandanı, İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu; onları, İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler.”1 dediği suallere verilen cevaplar meselesi hep merak konusu olmuş, ancak çok da net açıklamalar yapılamamıştır. Bu sualleri Bediüzzaman’a bizzat Japon Başkumandanı mı sormuştur? Bu Japon Başkumandanı kimdir? Veya Japon Başkumandanı ile Bediüzzaman görüşmüş olabilir mi? Bu görüşme târihen belge ve kaynağa dayalı bir bilgi midir? Yoksa hatırat kabilinden bilgiler midir? Bizim de merak ettiğimiz bu bilgileri Bediüzzaman’ın dilinden ve satır aralarına yerleştirmiş olduğu kelimelerden açıklığa kavuşturmak istiyoruz.
Öncelikle yukarıya aldığımız Bediüzzaman’ın “Hürriyetten bir sene evvel İstanbul’a geldim.” dediği tarihi belgelere göre 1907’nin 18 Kasım’ından sonraki bir tarihtir. Tam da “O zaman Japonya’nın Başkumandanı, İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuş.” Yani yıl olarak Bediüzzaman’ın ifadesiyle 1907’den önce bu sualler sorulmuş. Pekâlâ, sualler kime sorulmuş? Bediüzzaman’ın ifadesiyle bu dini sualler “İslâm ulemasına” sorulmuş. Yani Bediüzzaman’a bizzat Japonya’nın Başkumandanı tarafından bu sualler sorulmamış. Öyleyse Bediüzzaman’a bu sualleri kimler sormuş? Bediüzzaman’ın kendi ifadesiyle bu sualleri kendisine “İstanbul hocaları sormuşlar.” Bu bilgiler neticesinde şunu kesin olarak söyleyebiliriz. Aslı Beşinci Şuâ olan ve Japon Başkumandanının İslâm ulemasından sorduğu dinî bazı sualleri Bediüzzaman’a soran Japon Başkumandanı değil, İstanbul hocalarıdır. Madem bu sualler Bediüzzaman’a 1907 veya 1908 yıllarında sorulduğuna göre, İslâm ulemasına daha önce sorulmuş olmalı. İstanbul hocalarının haberdar olduğu ve cevaplamakta zorlandıkları bu sualler, Bediüzzaman’a 1907 senesinin son aylarında İstanbul’a gelip Şekerci Hanı’nın kapısına “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir; fakat sual sorulmaz.”2 levhasını astıktan sonra sorulmuş olmalı. Çünkü Şuâlar’da Bediüzzaman’ın ifadesiyle İstanbul hocaları bu suallerden başka “Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler.” 3 der.
Pekâlâ, İstanbul ulemasına bu sualler ne zaman sorulmuş olabilir?
Bu suallerin hangi tarihlerde sorulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte 1905-1907 aralığında sorulma ihtimali kuvvetli gözüküyor.4 Çünkü bu tarihlerde Japonya’nın başkumandanı tarafından Sultan Abdülhamid’e cevabı talep edilen sual, Bediüzzaman’ın ifadesiyle 1907 öncesi sorulduğu anlaşılır ki Ali Fethi Okyar tarafından nakledilen “Japonların Ruslar’a karşı kazandıkları zaferin arefesinde idi. Japon imparatorluk ailesine mensup bir prens beni ziyaret geldi. İmparatorundan hususî bir mektup getiriyordu. Benden, İslâm dininin muhtevasını, iman esaslarını, gayesini, felsefesini, ibadet kaidelerini izah edecek kudrette bir dinî-ilmî heyet istiyordu.” 5 bilgisini de dikkate alırsak söz konusu zafer Mayıs-1905’te oldu. Zafer arefesini de 1905 yılının ilk ayları olarak kabul edelim. Gelen soruya cevap için Sultan Abdülhamid süre istedi ve ulemaya yönlendirdi. Dolayısıyla o başkumandanın gelmesi, soruları sorması ve Bediüzzaman’ın da verdiği tarihi hesaba katarak 1905-1907 arasında söz konusu suallerin sorulduğu anlaşılır.6
Bu konuyla alâkalı 3 Haziran 1944 Selâhaddin Çelebi’nin aslı Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilmiş Müdafaasında “İstanbul’da, ulemâdan eski fetva emini Ali Rıza ve Elmalılı Hamdi Efendi gibi meşhur âlimlerin bir musahabelerinde Bediüzzaman Üstadımın ilminin vehbî olduğunu, vaktiyle Anglikan kiliseleri başpiskoposunun ve Japonya’nın başkumandanının İslâm ulemâsından sorduğu suallere cevap veren ve bütün âlimleri ilmiyle teshir ve hayrette bırakan ve yirmi seneye yakın bir vakitten beri dünyayı terk eden bu şahsiyetten bahsetmeleri… bende, muhitimizde olan bu zatı ziyaret etmek arzusunu uyandırdı.” 7 ifadeleri içerisinde geçen Bediüzzaman’ın İstanbul’da iken “Japonya’nın başkumandanının İslâm ulemâsından sorduğu suallere cevap” verildiği söylenmektedir. Selâhaddin Çelebi’nin Müdafaası’nda Bediüzzaman’dan musahabe eden meşhur âlimlerin, eski fetva emini Ali Rıza ve Elmalılı Hamdi Efendi olduğu anlaşılıyor.
Konu ile alâkalı Afyon Mahkemesi’nde Mustafa Osman’ın müdafaasında da bu noktayı teyid eden şöyle bir ifade yer alıyor:
“Hürriyetten evvel Meşrûtiyet devri ulemasına, Japonya’nın ve İngiltere Anglikan Kilisesi’nin sorduğu sualler münasebetiyle, o devrin âllameleri olan İstanbul âlimleri, Bediüzzaman olan müellif-i muhtereme sorarak, şimdi ismi Beşinci Şuâ olan eserde görülmekte olan o zamanki bu hadisin tevilen cevaplarını o ehemmiyetli âlimlerin kabul edip itiraz edememeleriyle sahih olduğu kat’i sabittir.” 8
Görüldüğü üzere Afyon Mahkemesi’nde Mustafa Osman’ın müdafaasında konumuzu netleştiren cümleler olduğu görülüyor. Buraya göre:
1. Hürriyetten evvel Meşrûtiyet devri ulemasına (İstanbul ulemasına) Japonya’nın sualler sorulduğu anlaşılıyor.
2. Bu suallerin müellif-i muhterem olan Bediüzzaman’a, o devrin âllameleri olan İstanbul âlimlerinin sorduğu netleşiyor.
3. O zamanlar sorulan soruların şimdi ismi Beşinci Şuâ olan eser olduğu belirtiliyor.
4. O zamanki bu hadisin tevilen cevaplarını o ehemmiyetli âlimlerin kabul edip itiraz edememeleriyle sahih olduğu kat’i sabit olduğu anlaşılmış oluyor.
Konuya devam edeceğiz inşâallah…
Dipnotlar:
1- Şuâlar (2017), s. 388.
2- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 83.
3- Şuâlar (2017), s. 388.
4- Mehmet Çetin’in, 19 Şubat 2022, Yeni Asya.
5- http://www.davetci.com/d_biyografi/biyografi_abdurresidibrahim.htm;
6- Mehmet Çetin’in, 19 Şubat 2022, Yeni Asya.
7- Denizli Mahkemesi Talebe müdaafaları
8- Afyon Mahkemesi Talebe Müdafaaları, Mustafa Osman’ın müdafaasıdır.