"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nasıl düzeliriz? Yeniden “Hür Fikirler”le!

Ahmet BATTAL
27 Aralık 2018, Perşembe
Siyaseten, idareten ve ahlâken –maalesef- bozulduk. Bunu kabul etmeyen yok.

Hele, kendisini “din lehinde” konumlandıran kişiler arasında, “her şey güllük gülistanlık” ya da “her şey daha iyiye gidiyor” diyen, neredeyse kimse kalmadı. 

Herkes “nasıl ve nereden başlamak lâzım” diye soruyor. 

Bizce cevap bir sloganda gizli: “Konuşan Türkiye”. 

Bunun için de aynen 12 Eylül 1980 sonrasındaki kasvetli havayı dağıtmak için yapıldığı gibi, Türkiye’yi tepeden tırnağa konuşturmak lâzım. 

Bulunduğunuz her ortamda insanları konuşturmayı deneyin. Ürkek de olsa konuşmaya başladıklarını ve konuşunca rahatladıklarını göreceksiniz. 

Bu yenilenme kapsamında, fikir hareketlerinin de silkinmesine ve yeniden şekillenmesine ihtiyaç var. Ama bilhassa hür fikirlere ve hür fikirlilere ihtiyaç var. 

Liberal Düşünce Topluluğu (LDT) geçen Cumartesi günü Ankara’da bir otelde, tarihî bir hatıra olan “Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti”nin tanıtımı için bir sempozyum düzenledi.

Malûm, Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki iki kutuplu dünyada, “iki arada bir derede” kalmak üzere idi. İşte bu dernek, Türkiye’nin bu kutuplardan biri olan “Hür Dünya” blokunda yer almasını ve bu blokun hürriyetçi fikirlerinden Türkiye’nin de faydalanmasını sağlamak için kurulmuş.

Kurucularından biri gazeteci Ahmet Emin Yalman. Diğeri ise Anayasa Hukuku Hocası Prof. Dr. Ali Fuad Başgil. 

Dernek, bir süre sonra, bu ikilinin, aralarındaki siyasî ve fikrî imtizaçsızlığın da etkisiyle ayrı saflara düşmesi sonucunda dağılmış. Ama yine de bu süreçte “Hür Fikirler” adlı derginin 11 sayısını da çıkarabilmişler. 

Liberte Yayınları geçen ay bu derginin bütün sayılarının bir kitap olarak tıpkıbasımını yapmış ve böylece adeta tarihi güncellemiş durumda. 

1950’ye doğru, çok partili hayata geçiş sürecinde yaşanan fikrî çalkantılar ve verilen mücadelelerin bugüne ve geleceğe ışık tutacağı açık. 

O dönemde Türkiye’yi demokrasiye Birleşmiş Milletler yönlendirmişti. 1945’te “ya demokrasiye geçer ve bizimle beraber olursunuz ya da Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikalarıyla tek başınıza mücadele edersiniz” denildiğinde, devlet ve iktidar, belki de kerhen, “Hür Dünya” blokunun yanında yer aldı. 

İsmet İnönü’nün, o yıllarda demokrasiye geçiş kararının gerekçesini soran oğlu Erdal İnönü’ye “Dünyada diktatörlere ve ailesine neler yapıldığını görüyoruz, bizim sonumuzun da onlar gibi olmasını istemeyiz” dediği rivayet edilir. 

Bize yeniden demokrasi ve yeniden Avrupa Birliği hedefi için yeniden bir hürriyet fikri ve hür fikirler alanı lâzım. Yönetenlerin diktatörleşmesini engellemek de bizim vazifemiz. 

Yani bize yeniden “Konuşan Türkiye” lâzım.

Konuşan ve konuşturan siyaset, devletteki ve hukuktaki tıkanıklığı da açar. Bunun böyle olduğunu tam anlamak ve ümit elde etmek için 12 Eylül 1980 sonrasını ve bilhassa 1987 referandumu ile yasakların kaldırılmasından sonraki gelişmeleri hatırlayalım yeter.

“Konuşan Türkiye” için alan açmak siyasetçinin elinde. Şehrin “at meydanı”ndan da başlasa, netice alır. Yeter ki eli kadife eldivenli “demir-el” olsun ve çarığını sağlam bağlasın!

Okunma Sayısı: 2203
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    27.12.2018 14:42:45

    Bu arada, kendilerine iktidarı "koruma ve kollama" misyonu biçen paramiliter güçler, yeniden iş başı yaptılar. Zaten var olan baskı ve korku atmosferini daha da ağırlaştıran bu duruma yöneticilerin kayıtsız kalması düşündürücü. Bir yandan böyle bir atmosfer, öte yandan adil ve eşit olmayan şartlarda yerel idareler seçimine gitmek ne kadar demokratiktir? Hür, medeni ve demokrat dünyanın en çok tenkit ettiği konuların başında demokrasi, hukuk, adalet, basın ve ifade hürriyetinin kısıtlanması ve insan hakları ihlalleri gelmektedir. Biz ise bunlar sanki kamil anlamda ülkede varmış gibi başkalarına çeki düzen vermeye çalışıyoruz. Ciddi anlamda bir yozlaşmanın olduğu muhakkak. Bunu hissetmiyor bizzat yaşıyoruz. KONUŞAN TÜRKİYE istiyor isek: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, hürriyet, adalet, kanun önünde eşitlik, meclis...demek ve istemek mecburiyetindeyiz.

  • Gündüz Alp-2

    27.12.2018 14:20:44

    Yeni Asya'nın değerli kalemleri gibi ısrarla demokrasi ve hukuk, hürriyet ve adalet diyenlerin artması, tüm toplum kesimlerinden koro halinde aynı sesin çıkması gerekmektedir. Evet bir baskı ve korkunun olduğu muhakkaktır. Korkarım bugün ses çıkarmayanlar, yarın sıra kendilerine geldiklerinde onları ve haklarını savunacak kimse bulamayabilirler. Bu arada iktidarı destek çıkmayı kendielr

  • Gündüz Alp-2

    27.12.2018 13:40:06

    "Konuşan fakat konuşturmayan" siyaset ve yönetim anlayışıyla, demokrasi ve hukuktaki tıkanıklığı kısa vadede açmak çok zor. Elbette ümitsiz değiliz. 1987 referandumu yasakları kaldırıp, demokrasi ve hukuku ülkeye tekrar getirirken, ne acıdır ki 16 Nisan 2017 referandumu demokrasi ve hukuku kaldırmış, tekçi ve yasakçı antidemokratik bir sistemi ülkede hakim konuma getirmiştir. "Konuşan Türkiye" için hepimizin göğsümüzü gere gere "Ankara'da hakimler var" diyebilmemiz gerekir. Yani adaleti tesis etmekle görevli olanlara olan güvenin yüzde 30 seviyelerinden yüzde 80-90 çıkması elzemdir. Vicdanı hür, fikri hür fertler ve hürriyet ortamında yöneticilerin diktatörleşmesi hayli zordur. Onun için hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğünden hazzetmeyen dikta heveslileri önce demokrasi ve hukuku askıya alırlar sonra da baskı ve korkuyla hürriyetleri.

  • Gündüz Alp

    27.12.2018 12:57:38

    Sayın Battal, 12 Eylül döneminde toplum böylesine ayrışmamış ve kutuplaşmamıştı. İş o zaman bugünküne göre biraz daha kolaydı. Şimdi bir yanda "Konuşan Türkiye " istemeyen siyasal iktidar, onun yandaşı medya ve iktidara ölümüne taraftarlık eden kitleler...Hatta onlardan biri "Evdeki yüzde 52 dişlerini sıkarak bekliyor" diyecek kadar kin ve nefrete kilitlenmiş insanlar. Baskı ve korkunun hakim olduğu, pek çok babayiğitin bile konuşmaktan çekindiği böylesi bir atmosferde kitleleri konuşmaya ikna etmek çok zor. En küçük eleştiri ve muhalefet karşısında, "hakaret" gerekçesiyle yargı sopası devreye giriyor. İnanın "Ankara'da hakimler var!" desek bile bu söz "tehdit mi ediyorsun?" diye algılanacak diye düşünüyorum. Demokratik siyaset ile demokrat siyasetçinin ne kadar kıymetli ve ehemmiyetli olduğu şu anda daha iyi anlıyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı