Öncelikle, güncel konular hakkında gerekmedikçe hüküm vermemek lazım. Zira görevimiz hüküm vermek değil. Zira bizler siyaset ve devlet yönetimi konusunda “yetkili” değiliz.
Sadece, yetkililere nasihat hususunda “etkili” olabiliriz. Bu sebeple de nasihatimizin doğru ve hakça olması lazım ki kıymetli olsun ve bizim yüzümüzden yanlış yapmasınlar.
Bizler “istihbarat gazetecisi” değiliz. Gizli ilişkileri deşifre edebilmek adına da olsa içeride ve dışarıda birileriyle gizli ilişkiler kuran insanlar da değiliz. Bizler olayları prensiplerle yorumlamaya gayret eden fikir gazetesi yazarlarıyız.
Bu sebeple arka planlarını bilmediğimiz konular hakkında hüküm vermekte zaten acele etmeyiz. Hüküm verecek olanlara da prensipleri hatırlatır ve “teenniyle hükmetmeyi” tavsiye ederiz. (Ergenekon davalarında adalete davet eden mutedil yayınlarımız ve hatta bu yayın politikamız sebebiyle bizim camiada Ergenekoncu olarak yaftalanmamız ortada!).
Ama bu durum bu menfur darbe teşebbüsünde tarafsız olduğumuz manasına da gelmez. Darbelere karşıyız. Bu hususta sicilimiz herkesten ve bilhassa 12 Eylül’de dik duramayan diğer bütün Nur gruplarından daha temiz.
Sicili kötü olanların sataşmalarına itibar etmeyiz. Onların da iyi niyetli ve fakat bilgisiz olduklarını varsayar ve doğru üslupla bilgilendirmeye çalışırız.
Elbette devleti ve kurulu düzeni korumaktan yanayız. Darbeye her zaman karşı çıktık. Darbecileri daima tel’in ettik ve ederiz. Yeni Asya’nın her yılki 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat nüshaları dahi tek başına delil olarak yeter.
Hatta 1977’de Pakistan’da seçilmiş “solcu” Zülfikar Ali Butto’yu deviren “sağcı” ve dahi “şeriatçı” Ziyaül Hak’a itiraz etmişiz. 1979’da İran’da, Humeyni ve ekibi, Marksistlerin de desteğiyle darbe yapıp İslam’ı iktidara getirmeye(!) kalkıştığında da itiraz etmişiz: “İslam iktidara ve topluma darbe ile gelmez” demişiz.
Daha da önemlisi demokrasiden yanayız. Bazı dindarlar ve kendisini Nurcu sayan bazıları gibi darbeye karşı çıkarken, demokrasi de neymiş, deyip sadece vatandan, birlikten, liderden vs. yana olmak yetmez. Seçilmiş idareye yönelik darbeye karşı, iktidarı, elbette demokrasi namına destekleriz. Zira milletin ekseriyeti bu iktidara oy verdi.
Fethullah Hoca ve adamlarının devlette kadrolaşma merakını teşhis ve önleme gayreti konusunda da sicilimiz herkesten temiz. Aksini iddia edenleri susturmak için şu basit örnek yeter:
23-27 Mart 2011’de Bursa’da Bediüzzaman’ın vefat yıldönümü vesilesiyle bir seri program yapıldı. Programı Bursa Yeni Asya Derneği, Emirsultan Eğitim ve Yardımlaşma Derneği, Bursa Kültür Vakfı ve Kırık Mızrap Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği birlikte organize etmişti.
Bu kapsamda bir de panel düzenlendi. Biz de konuşmacı olarak katıldık ve bildiğiniz “nur-topuz meselesi”ni anlatarak devletin bürokrasisini ve siyasetini ele geçirme gayretlerinin Nurculuk olamayacağını, böyle görünen “nurcu”ların aslında nurcu değil topuzcu olduklarını ve Bediüzzaman’ın mesleğine zıt gittiklerini anlatıp onları net biçimde eleştirdik.
Programdan sonra organizatörlerden biri, bizi “neden bu organizasyonu beraber yaptığımız bu kardeşlerimizi eleştirip bir çuval inciri berbat ettiniz, salonun yarısını onlar doldurmuştu” diye eleştirmeye kalkınca da bizden ve çevremizden “sadakat dersi” ile cevabını aldı. Daha da önemlisi, belki de sadece darbe karşıtı iken şimdi ateşli Fethullah Hoca düşmanı görülen ya da gösterilen bir muhterem Ağabey de -ki bu Ağabey Bediüzzaman’ın da hizmetkârlarından biridir- bize o zaman “yanlış yaptın” demişti de ona da hürmetimizi bildirip usulünce itiraz etmiştik.
Bütün bunlardan sonra, konuya gelecek olursak, birileri inadına yanlış anlamak istese de biz tekrar edelim; toptancı olmamak, kurunun yanında yaşı da yakmamak, her zaman lazım ama bugünlerde daha da lazım.
Elbette yaşı, nemliyi ve kuruyu ayırmalıyız. Zira Enfal Suresinin 25. ayetinde de buyrulduğu üzere (Bediüzzaman’ın mealiyle); “Bir belâ, bir musîbetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zâlimlere mahsus kalmayıp, mâsumları da yakar.”
Elbette yaşlar yani masum mazlumlar mükâfatlarını ahirette alırlar. Ama ya kuru zalimler? Ya zalimlere ufak da olsa bir meyil gösteren nemliler?
Yakında inşallah sükûnet sağlanacak ve şu sorular sorulacak: Bu hain planda kuru kim ve cezası ne? Yaş kim ve nasıl belirlenecek? Nemli de var mı, varsa kim?
Ya da bazılarının dediği gibi acaba şimdi adalet-i mahza zamanı değil de adalet-i izafiye zamanı mı?
Şefkat mesleğinin mensupları bu sorulara ne cevap verir?