Gençliğimiz zamanında “Allah’ın dediği olur!” tabelâsına sık sık rastlardık. Bugünlerde hiçbir yerde göremez olduk! Yoksa bu tabelâlar var da yaşlılıktan gözlerimiz mi bozuldu?!
Ve ayrıca duyamaz da olduk! Yoksa sık sık dillendiriliyor da kulaklarımız mı sağırlaştı!
İsterseniz hanemizden başlayalım: Evlerimizde “Allah’ın dediği” mi oluyor, yoksa “hanımların, beylerin, çocukların!” dediği mi oluyor? Meselâ, “Namaz, niyaz, okumak, yeme, içme, giyinme, kuşanma, iktisat-israf, zikir, şükür…” mevzularında “Allah’ın dediği” mi oluyor?
Meselâ, sokağa çıktığımızda, giyim-kuşam ve karşılaştığımız insanlarla münasebetlerimizde “Allah’ın dediği” mi oluyor, yoksa… Meselâ, iş yerlerinde, resmî dairelerde, şirketlerde vs., vs., “Allah’ın dediği” mi oluyor, yoksa, patronun dediği mi, amirin, müdürün dediği mi oluyor? İçtimaî, siyasî, idarî-yönetim hayatında “Allah’ın dediği” mi oluyor, yoksa siyasetçilerin, yöneticilerin dediği mi oluyor?
Gelelim camilere, ibadethanelerde “Allah’ın dediği” mi oluyor, Allah’ın emirleri mi konuşuluyor, yoksa devletin dediği mi?
Meselâ, “Ey Müslümanlar! Allah buyuruyor ki, yalan konuşmayın, hırsızlık yapmayın. Masumlara, mazlumlara zulmetmeyin, iftira etmeyin, haksızlık yapmayın, yalancı şahitlik etmeyin, tartarken hile yapmayın, faiz yemeyin, işi ehline/liyakatli olana verin, vs., vs…”
Hiç duydunuz mu, “ihalelere fesat karıştırarak haksızlık, hırsızlık yapmayın, aman, devlet de verse, adına tüketici kredisi de dense, ihtiyaç kredisi de dense faiz faizdir, uzak durun!” dediklerini duydunuz mu? Veya ne kadar duydunuz? Veya gereği kadar duyuyor musunuz?
Bu Müslüman evde, bu Müslüman ülkede, bu Müslüman toplumda, bu ibadethanede, bu camide, Müslümanların okuduğu, okuttuğu bu okulda “Allah’ın dediği” mi oluyor, yoksa? Hiç duydunuz mu cami kürsülerinden böyle dendiğini? “Yöneticiye itaat sınırsız olmayıp, ‘İtaat ma’rufadır. Allah’a isyan olan yerde kula itaat yoktur.” (Buharî, Ahkâm, 4; Müslim, İmare, 8; Ebu Davud, Cihad, 95)
Bu levhayı en azından beynimizin, kalbimizin, gönlümüzün en görünen köşesine asmayacak mıyız, kazımayacak mıyız?