Mü’minleri kardeş yapan ve “uhuvvet”in prensiplerini vaz’ eden Kur’ân Müslümanlara mealen şöyle hitap ediyor: “Mü’minler kardeştirler.” (Hucurât: 10)
Bütün insanlar Hz. Âdem’den çoğalmışlardır. Ancak, bu kan ve nesep kardeşliğidir. İslâm, bu kardeşliğin üstünde, kökleri lâhûtî âleme dayanan bir mânevî kardeşlik getirmiş.
Mealen takip edelim: “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. Bir de Allah’ın üzerinizdeki ni’metini hatırlayın ki, siz biri birine düşman iken O, kalblerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı da siz O’nun nimetiyle kardeşler oluverdiniz...” (Âl-i İmrân: 103)
“Allah’ın ipine sım sıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın,” âyetindeki “ip” Hz. Peygamberin (asm) tefsirinde “cemaat” olarak vasıflandırılmış ve insanlara “cemaate sarılın” emrini vermiştir. Bu mefhumun tarihî gelişimi boyunca geniş mânâ ve tatbikatları var.
Namazın her rekâtında, “Ancak Sana ibâdet eder, Senden yardım dileriz” diye tekrarlarız. Yalnız başına kıldığımız namazlarda da tekrar ederiz. “Biz” deriz. İşte bu, birliği, ittihadı gerektiriyor. Dinimiz, “ene”yi (Ben) red, “nahnu”yu (Biz) kabul etmiş. Görüldüğü gibi, zımnen ve işareten de, bütün yollar “ittihad”a çıkıyor. Ancak, bunun sınırlarının, İslâmiyetin tayin ettiği tarzda tesbit edilmesi gerekir. Aksi halde, ihtilâf körüklenir, şevk ve ümitler kırılır.
Cemaat, aynı görüş, meşrep ve metodu taşıyan ferdlerden teşekkül eden nûrânî bir halkadır. Cemaat, sadece “topluluk, toplum” gibi kısır ve ruhsuz kelimelerle ifade edilemez. Cemaat maddî ve mânevî, dünyevî ve uhrevî boyutlara sahip.
Cemaat ve tarîkatın, insanlığın kemaline vesile olmasının ve hadsiz âhiret faydalarının yanında, dünyevî faydalarını da inkâr etmek mümkün değil: “Dağdağalı, perişan, ağır hayat şartlarından, problemlerinden bunalan insanlar; ancak zikir, fikir ve şükür halkaları ile bir araya gelerek dayanışma içine girerler. Bu da emniyet ve asayışın en büyük teminatlarından birisi.
İnsanları tek tip cemaatte bir araya getirmek mümkün olmadığı gibi, meslek ve meşrepte ittifakları da caiz değil. Çünkü, fıtratlar, meslekler, meşrepler ve mizaçlar çok muhtelif. Zirâ, İnsanlar adedince arzular, hevesler, fikirler, düşünceler, mizaçlar, karakterler mevcut.