Her yorumun bize yol gösterdiğini, belirtmiştik.
Yazılarımızda Bediüzzaman’ın düşüncelerini değişmez çerçeve edindiğimizi de… Efkâr-ı ammedeki bilgilerle sosyal medyadaki söylentilere, yerimizde olsaydınız siz de “keenlemyekün” derdiniz. Risale-i Nur’daki hakikatlere istinaden yapılan itirazlara cevap ve dualara âmin, niteliğindedir yazımız…
Tekrarladığım kabullerimi nazara almayan itirazlara, son defa değinmeye çalışacağız.
- Türkiye’miz 12 Eylül ihtilâliyle, Neocon-Neoliberal ittifakının “Yeni Dünya Düzeni” projesi çerçevesinde demokrasiden ayrıldığı halde; ANAP ile AKP’ye siyasî parti nazarıyla bakanlara; küresel sermayenin projeleriyle oluşmuş darbe devamı niteliğindeki yapılanmaları, ihtilâl çerçevesinde değerlendireceğimizi tekrar hatırlatalım.
Üstadımızın demokrasinin kısmen hâkim olduğu dönemde yazdıkları “Bu Vatanda Şimdilik Dört Parti Var” mektubunu; ihtilâlle demokrasisi idam edilmiş, millî sermayesi garata uğramış, değerleri tahrip edilmiş ve yönetimi küreselcilerin emanetçilerine bırakılmış bir vatanın şartlarında değerlendireceğiz. Bu-hâşâ-Üstada itiraz değil, hikmetle şartları nazara almaktır. Özal’ın gelir gelmez dört partiyi de birleştirdiğini hem ifade ile ve hem de–iki elini yukarıya başının üstünde tutarak yaptığı işaretle-sembollerle millete, arkasında cuntacılar olduğu halde deklare ettiğini unutan demokratlara hatırlatmamız gerekiyor.
Geçmişteki hatalara dayalı geleneksel siyasal önyargıları, bugüne taşımayı ve demokratik zeminde sürdürmeyi doğru bulmuyoruz.
Geçmişteki ideolojik mirasların etkisinden sıyrılıp, demokratikleşme yönünde atılan adımları görmezden gelmemek gerekir.
CHP’nin bir önceki başkanının geçmişteki hatalarla yüzleşme ve toplumsal uzlaşma yönündeki girişimlerini görmezden gelmek, demokratik olgunluğa zarar verir.
Bediüzzaman’ın son derslerinde ve bazı mektuplarında ortaya koyduğu hoşgörü ve toplumsal rehabilitasyon çağrısını göz ardı etmek, hizmet anlayışının ruhuna uygun değildir.
Yine bir önceki parti idaresinin istibdat manasındaki Kemalizm’le arasına mesafe koyarak, demokrasiye ve millî değerlere sahip çıkmasını… Ki neoliberallerin – AKP’nin de yardımıyla- militan Marksist Kemalistlerle partiye müdahalesinin gizli dayanağı da bu hakikattir. –
Zehirli particilik tarafgirliğiyle sair insanları demokrasiye düşman olacakları tarzda diğer partileri tahkir etmeyi…
Cumhurbaşkanının Millet İttifakından seçilmemesi gayretinin, 12 Eylülcülerin devamlarına yardımı…
Ve daha onlarca maddede sayabileceğimiz doğrulara; klasik cerbeze veya suçlama metotlarıyla cevap verilmesine taaccüp etmemek elimizde değil.
Burada bir yanlış anlamayı da düzeltelim: Hiçbir Yeni Asya okuyucusu ve hatta Nur talebesi; ittifak olmaksızın CHP’ye rey vermez.
Yeni Asya camiası, hiçbir zaman şahıs veya parti merkezli değil; hürriyet ve adalet eksenli bir tercihle hareket eder.
Dolayısıyla her seçimde esas alınan ölçü, ‘demokratik ittifakın ve meşveretin gereğidir’, yoksa körü körüne bir partizanlık değildir.”
Dünya hegemonyası yolunda Fransa, Almanya, İtalya ve diğer bazı millî devletlerde ana siyasî partileri pandemiden önce zayıflatan demokrasi münafıkları olan sivil sosyal Marksistlerin gayretiyle, ülkemizde de koalisyonlarla devam edilecek. İşte Almanya, işte perperişan Macron… Veya bir yaprak gibi sağdan sola savrulan Meloni. Hatta AB’nin kendisi… ANAP ile AKP’yi küreselcilerin müttefiki kabul ettiğinizde, global hegemonyacıların karşısındaki unsurlarla demokrasi meselesinde ittifak etmek zorundasınız.
Siyasette, milletine dayanarak ferdî dehasıyla yaptığı mücadelesiyle Süleyman Demirel gibi ikinci bir şahsiyeti henüz tanımadım. Global deccaliyet münafıklarının, ülkemizde gerçekleştirdikleri ve elemanlarıyla devam ettirdikleri ihtilâlin faillerinden hesap sormasını beklemek; olayların dâhilinde cereyan ettiği projenin büyüklüğünü ve dehşetini anlayamamaktan kaynaklanıyor. Rabbimizden niyazımız odur ki; dindar geçinen küreselci bekçilere rağmen, demokrasimizi tam elli sene geriye götüren Eylül ihtilâlinin mahiyeti örnekleriyle açıklanır ve hipnotizma biter.
Bilgi eksikliğiyle, Nurlardaki iktibasların yanlış yorumlanmalarıyla, mevcut kamuoyunun iğfal edilmesiyle, demokrasi düşmanlarının hayatımıza yerleştirdikleri sosyal düzeneklerin tesiriyle, global hükümet peşindeki küreselcilerin rüşvet ve korkutmalarıyla; elbette demokrasiyi doğru anlamada zorlanacağız…
Tarafgirane düşüncelerle; demokrasi ittifakı çerçevesinde ve ana muhalefetle ilgili telâkkimizi “CHP sevicilik”le suçlarlarsa, bu yaklaşımın demokratlara ve hakperestlere yakışmadığını söylemek durumunda kalırız. Dindar demokratlarda “hakperestliğin” vacip olduğunu, Yeni Asya okuyucuları bilirler…