“Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez” hakikatinden hareketle Üstad Bediüzzaman bizzat kendisi amel etmediği, yaşamadığı herhangi bir meseleyi, herhangi bir dersi başkalarına anlatmamıştır.
Altı bin sayfalık Nur Külliyatında nazarlara verdiği hemen bütün mevzularda; “muhatap kendi nefsimdir” diyerek yani bu derslere herkesten önce kendisinin muhtaç olduğunu beyan ederek, ihtiyaç duyan herkesin bu dersleri okuyarak, dinleyerek istifade edebileceklerini söylüyor Üstad Bediüzzaman.
Mesela Lemaat adlı eserinde talebelerine hitaben; “Bir meziyetin varsa hafa [gizlilik] türabında kalsın” tavsiyelerinin devamında da özetle değerli, kıymetli şeylerin kamufle edilmesinin önemli olduğunu, bir çekirdeğin neşv-ü nema olup ağaç olması için toprağın altında saklanmasıyla mümkün olduğunu; böyle yapmayıp, toprağın üstüne atılan çekirdeğin çürüyüp yok olacağını beyan ediyor Üstad Bediüzzaman.
Çekirdek misalinde olduğu gibi talebelerine Yüce Allah’ın size ikramda bulunduğu herhangi bir meziyetiniz, bir kabiliyetiniz varsa herhangi bir benliğe, gurura sizi sürüklememesi için onları sahiplenmeyin, bir şekilde o meziyetleri kamufle edin, saklayın ki değer kazansınlar tavsiyelerinde bulunuyor Üstad.
Bu gibi ikaz ve tavsiyeleri dikkate almayıp, birer ihsan-ı İlâhî olan bazı meziyetlerini, özelliklerini sahiplenerek sürekli vitrinde olmayı, devamlı nazar-ı ammede görünmeyi alışkanlık haline getiren bazı hâdimlerin, belki de farkına varmadan gurur kibir gibi çirkin hasletlerin sevki ile, çevresindeki dava arkadaşlarına tepeden bakmak gibi çirkin hal ve davranışlarda bulunarak daire haricine savrulduklarına hep şahit olduk.
Geçmişten bu güne kadar Üstad Bediüzzaman’ın tavsiyeleri çerçevesinde var olan bazı meziyetlerini kamufle ederek, tevazu ve mahviyetle hizmetten hizmete koşan kimsenin tanımadığı nice isimsiz Nur kahramanlarının son nefeslerine kadar istikametlerini bozmadan, yanlış bir yola sapmadan tam bir ihlâs ile sebat ile hizmetlerine devam ettiklerini biliyoruz.
Diğer taraftan Üstad Bediüzzaman’ın tavsiye ve tavırlarını görmezden gelerek Cenab-ı Hakk’ın kendilerine lütfettiği bazı meziyetlerinin sevki ile gurur ve kibir marazına kapılarak hep önde olmayı, devamlı vitrinde kalmayı alışkanlık haline getiren bir zamanlar takdire şayan hizmetlerinden sonra nice hâdimlerin nasıl da belki de farkına varmadan nasıl da savrulduklarına ,sıkıntıların kaynağı haline geldiklerine bu güne kadar çokça şahit olduk maalesef.
İlmiyle, irfanıyla, ihlasıyla, metanetiyle, sebatıyla, sadakatiyle; saymakla bitiremeyeceğimiz, gıpta ile bakılacak nice meziyetlere sahip olan Üstad, bütün bu imrenilecek meziyet ve istidatlarını tevazu ve mahviyetle kamufle ederek; “Ben Üstad değilim, ders arkadaşınızım… Ben bir hiçim… Ben bir kuru çubuk hükmündeyim… Ben nefsimi terbiye etmemişim… Ben kendimi beğenmiyorum…” gibi tevazu yüklü ifadelerle nümune-i imtisal bir şahsiyet sergilemiştir.
İşte Üstad Bediüzzaman’ın bu örnek hal ve tavrından alacağımız pek çok ders olmalı.