Vahşet, bedeviyet, esiriyet ve memlukiyet dönemlerinin politikaları hürriyet döneminde kabul görmedi.
İnsaniyet ve hürriyet dönemi, beşerin vicdan taşıyan her ferdini bir asker hükmüne getirdi. Bu yüzden insanlara yapılan hele de masum insanlara yapılan saldırılar, esaslı tepkilerini, devletlerden değil ferdlerden gördü.
Devletlerin vicdanı yoktur, çıkar ve menfaati vardır. Fakat vicdan taşıyan her bir insan, bir başkası için kendi çıkarını, rahatını feda edebilecek bir hamiyete sahip olabilir. Tüm bu hamiyetler, her ne milletten her ne şekilde olursa olsun aslında küresel bir vicdan devleti gibi vazife gördü. Bu yüzden kurbanı insan olan her vahşî politika insanlık ve vicdan devletinden şiddetli bir karşılık görecek er ya da geç.
Vicdan, insanları birbirine görünmez bir iple bağladı, silinmez bir anlaşma içerisine girdi tüm vicdan sahipleri, tıpkı hılfu’l-fudul gibi, dünyadaki tüm fazilet sahipleri, erdemli, vicdanlı, hamiyetli her ferd, insana yapılan zulüm karşısında âdeta gizli bir anlaşma imzaladı. Herkes, kendindeki istidat ve inkişaf nispetinde katıldı bu anlaşmaya. İnsan, insanlığı korumaya çalıştı.
Politikalar, siyasî hamleler şurada veya burada, fiilî bir savaşı sona erdirse de vicdanın, vicdansızlıkla olan savaşı kıyamete kadar sürecek. Bu yüzden vicdan askeri olmak sürekli teyakkuz ve taarruzda olmak demektir.
En tehlikeli hal, bu teyakkuzu yitirmektir. Çünkü insanın, kendi nefsine zulmü dahi bu teyakkuzu yitirmekle başlar. Bugün “Gazze meselesi benim meselem değil” diye vicdansızca hükmedenler, zulme henüz hayat dairesindeyken sessiz kalmıştır. Zulme hayat dairesinde dahi ses çıkaramayan, şeriat ve iman dairesinde nasıl çıkarabilir ki? Bir insanın dünya hayatında uğradığı zulmü dahi göremeyen, küfrün karanlıklarındaki hadsiz cinayet ve küfre nasıl meydan okuyabilir? Efendimiz (asm), hılfu’l-fudul ile önce bir insanın maddî hayatında yaşadığı eziyetlere karşı sesini çıkardı, nübüvvet ile birlikte bir insanın hem hayat hem şeriat hem de iman dairesinde ki her nevi zulümden o insanı kurtardı ve Asr-ı Saadet oldu.
Zulme karşı durmak, ses çıkarmak sadece aktivistlerin vazifesi değildir. Vicdanı olan her insan bir askerdir ve hiçbir şey yapmadan sadece vicdanı olanların tarafında durmak dahi bir duruş olarak askerlerin sayıca çokluğuna hizmet eder ve düşmana korku verir.
İnsaniyet, bu asrın kırmızı çizgisi ve keşfedilmeyi bekleyen bir anahtarı. İnsanlık dışı her politika ve savaş insaniyeti ve vicdanı şiddetli şekilde tahrik edecek bir hamle demektir. Bir milleti yok edeceğini sanıp, tüm dünyayı kendisine karşı koca bir devlete çevirmektir.
Şimdi ise hem vicdan, hem iman savaşını sürdürecek, vicdansızlık ve imansızlığa karşı savaşacak iştiyak ve cesarete sahip asker olmak gerek. Ne olursa olsun, bu savaş bitmemeli!