Bir kardeşimiz, Risâle-i Nur’da geçen, “gayr-i müslim bir mü’min” ve “dinsiz bir Müslüman” tabirlerinin ne anlama geldiğini soruyor.
Önce ilgili paragrafı buraya alalım:
“Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; ‘dinsiz bir Müslüman’ denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; ‘gayr-ı müslim bir mü’min’ tabirine mazhar oluyorlar.” 1
Şimdi ilgili tâbirlerin kelime anlamlarını verererek ardından, örneklerle açıklamaya çalışalım:
“Gayr-i müslim bir mü’min”, iman ettiği halde İslâm esaslarını yaşamayan, bazı esaslara taraftar olmayan ve onları iltizam etmeyen.
“Dinsiz bir Müslüman”, inanmadığı, iman etmediği halde Müslüman gibi hareket eden, yaşayan, İslâmın esaslarına şiddetli tarafgirlik gösteren.
Çoğumuz bilir ki, Kur’ân medeniyeti başta fert olmak üzere aile, toplum, İslâm ve insanlık âleminin huzur ve mutluluğunun esaslarını, kanunlarını, prensiplerini ihtiva eder.
Doğruluk, sevgi, fazilet, zekât (fakir ve muhtaçlara yardım), dayanışma, yardımlaşma gibi ne kadar olumlu duygu ve haslet varsa tavsiye eder.
Yalan, adaletsizlik, zulüm, haksızlık, ayrımcılık, çatışma, cehalet, menfaatçilik, şiddet, kin, nefret, haset, düşmanlık, faiz alıp vermek (para satarak sömürü), ahlâksızlık gibi ne kadar olumsuz duygu ve haslet varsa, onlardan da sakındırır.
Müsbet ve menfî duygu ve hasletleri de iman, ibadet, ahlâkî metotlarla, yani emir ve yasaklarla pratiğe geçirmeyi, hayata yansıtmayı sağlar.
İşte, gayr-i müslim bir mü’minin söz, hareket ve davranışları imanın yansımalarıyla çelişir. Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin prensiplerine taraftar olmaz. Meselâ; sosyal hayatın düzenini sağlayan zekât gibi şartların ikame ve ihyasına arka çıkmaz. Aynı zamanda asalaklığı, sömürüyü doğuran, başkasının sırtından para kazanmayı esas alan, içtimâî çalkantılara sebep olan faizi, ekonominin olmazsa olmaz şartı zanneder ve öylece hareket eder.
İşte Bediüzzaman böyle mü’minlerin, “gayr-i müslim bir mü’min” tâbirine mazhar olduklarını ifade eder.
“Dinsiz bir Müslüman” tâbirine gelince: Bazı insanlar, mü’min olmadıkları halde, İslâmiyetin “hakperestlik, başkalarının haklarını gözetmek, çalışkanlık, âdil olmak, dürüstlük, alkole karşı olmak” gibi esaslarına şiddetli taraftar olurlar. İşte Bediüzzaman, böylelerinin de “dinsiz bir Müslüman” sıfatıyla vasıflandırılabileceğini söyler.
Dipnot: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 38.