14 Temmuz 2014, Pazartesi
Zaman zaman çocuklarımız, arkadaşlarımız, dostlarımız serzenişte bulunur:
“Çocuğuna güvenmiyor musun?”
“Arkadaşına güvenmiyor musun?”
“Bana güvenmiyor musun?”
“Dostuna güvenmiyor musun?”
“Liderine, siyasî parti başkanına güvenmiyor musun?”
İtimat, güven yoksa, hayatın ne anlamı kalır? Şu halde güven meselesine nasıl bakmalıyız? Almanların şöyle bir atasözü var: Sieher ist sieher kontrol ist besser! (Güven iyidir, ama, kontrol daha iyidir.)
Bediüzzaman bunu, “hüsn-ü zan, adem-i itimat” şeklinde ifade eder ve altını şöyle doldurur:
“Kimse demez ayranım ekşidir. Bir müfside (bozguncuya) aldanabilirsiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsat ediyorum… Öyle ise, mihenge vurunuz!” der.
Evet, güven esastır, ama, mihenge vurmak, delil ve sonuca bakmak bu esasın olmazsa olmaz şartıdır. Ehliyetiniz varsa, kendinize güvenirsiniz, başka şoförlere de güvenirsiniz. Ama, trafik kurallarına uymalısınız ve şoförleri trafik kuralları mihengine vurmalısınız!
Hz. Yusuf (as), “Şüphesiz nefis daima kötülüğe sevk eder-ancak Rabbim rahmet ederse o başka.”1 Bir peygamber nefsine güvenemezse, kefil olmazsa, biz nasıl olabiliriz ki?
Hele, çocuğumuzun, başkalarının, siyasetçilerin nefsine nasıl güvenebiliriz ki, nasıl kefil olabiliriz ki?
Bediüzzaman, “Madem nefsim emaredir…” diyerek buna dikkat çeker. Nefs-i emmâre nedir? Olumsuz duyguların ve gayr-i meşrû lezzetlerin hâkim olduğu terbiye edilmemiş, ham haldeki rûh hâlidir. “Nefis, devamlı kötülüğü emreder;2 süfli, basit, zararlı, tehlikeli şeylerden lezzet alır.
Eğer olumsuz duyguları başıboş bırakır; azdırır ve meşrû çizgiye çekemezsek kötü hasletler, alabildiğine serpilip büyür. Nefs-i emmâreye akıl, kalb, vicdanın müdahale edemez. Dostları, ortakları şeytan ve pis, habis ruhlardır.
“Çocuğumuza güvenmeyelim mi, dindar politikacıya güvenmeyelim mi; biribirimize güvenmeyelim mi?”
Evet, onlara güvenelim, ama, nefislerine, sokaklara, sokaktaki serserilere güvenmeyelim!
Liderlere güvenelim, ama, nefislerine, hırslarına güvenmeyelim…
Ve “adem-i itimat” ile, yani, delil ve akıbete bakarak, mihenge vurarak tedbir almak demektir.
Duydum ki, bir ilim adamımız, “Ben falan lidere kefilim!” demiş.
Dehşete kapıldım; bir ilim adamı, kendine kefil olabiliyor mu ki, bir politikacıya kefil olsun!
Dipnotlar:
1- Yusuf Sûresi, 12:53.
2- Mesnevî-i Nûriye, s. 46.
Okunma Sayısı: 6470
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.