Kıyamet dünyamızın, kâinatın, tabiatın ölümüdür.
Bu değişmez bir kuraldır: Herşey doğar, büyür ve ölür!
Peki, kâinat ne zaman ölecek, yani, Kıyamet ne zaman kopacak?
Peygamberimiz (asm), şöyle buyurmuş mealen:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki kişi bir kabre uğrayıp üzerine abanarak, “Keşke bu kabrin içinde ben olsaydım” demedikçe kıyamet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din değil, belâ olacaktır.” (Buhârî, Fiten, 22; Müslim, Fiten, 53-54)
Bu hadis-i şeriften de anlaşılıyor ki, Kıyametin kopmasına biraz daha var!
Zira, yine başka rivayetlerden de anlaşıldığına göre İslâmın iman, ahlâk ibadet ve adaleti genel olarak bütün dünyaya hakim olacak.
Sonra, insanlık tefessüh edecek… Ve bu bozulma neticesinde, tıpkı koronavirüs gibi katbekat salgınlar, belâ ve musîbetler gelecektir, tabiat ve çevre büyük çapta tahrip olacaktır!
İşte o zaman, “kabirlere abanarak, ‘Keşke bu kabrin içinde ben olsaydım” diyecekler.” O zamana biraz daha var anlaşılan…
Ama, kıyameti beklememize de gerek yok, kendi ölümümüzle “kıyametimiz kopacak!” zaten…
Kur’ân’da mealen “Her nefis ölümü tadıcıdır.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:185.) buyurulduğu gibi kâinat da ölecektir!
Keza, “Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümer Sûresi, 39:30.) mealindeki âyette ifade edildiği gibi Peygamber de, biz de öleceğiz!..
“Ey insan, düşün! Sen alâküllihal öleceksin!” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 89.)
Hem kıyametin kopması ve ölümden o kadar da korkmamıza gerek olmadığını şu hakikat kalb ve vicdanımızın kulağına fısıldamıyor mu?
“Ey nefis! Başta Habîbullah, bütün ahbabın kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup, başını çevirme; merdâne kabre bak, dinle ne talep eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak, ne ister. Sakın gàfil olup ikinci adama benzeme.” (Bediüzzaman, Sözler, s. 156.)
Koronavirüs bir kez daha hatırlattı ki bize, ölümden kaçış yok, hazırlanınız!