Medeni dünyada ilim ve teknoloji de olduğu gibi “din ve toplum” mevzûlarında da müsbet hedeflere doğru yürüyor. Onlar da şöyle hülâsa edilebilir:
● İnsanlığın sınırsız arzu, talep ve ihtiyaçları var; buna karşılık aczi ve fakrı hudutsuzdur. Bunlara ancak din duygusu ile cevap verilebilir ve karşı konulabilir.
● Beşer, elsiz, gözsüz, midesiz, böbreksiz, ciğersiz v.s., yaşayamayacağı gibi, kalbsiz ve vicdânsız yaşayamaz. Din, aynı zamanda, mânevî duyuları da tatmin eden bir hakikatler manzumesidir. Çünkü din, hayatın hayatı, hayatın ruhu, hayatın temelidir.
● Ahlâkı güzelleştirmenin iksiri, ancak din olabilir. Zirâ, ahlâkın da, hukukun da, ilmin de, müziğin de, mimarinin de teknik ve teknolojik gelişmelerin de, sanatın da, kaynağı dindir. Zira, peygamberler ve mu’cizeler eliyle insanlığa hediye edilmişlerdir.
● Din hissinin yerini başka bir şey tutamadığı için, bütün maddî imkân ve şartlara rağmen, dinsiz insan en bedbaht bir mahlûk olduğunu, “şöhretin ve maddenin zirvesinde” seyredenlerin hazin durumları ispat ede geliyor!
● Adâlet, din nâmına yerine getirilirse, daha etkili, daha hakperest, daha tarafsız olur.
● Beşer tarihi bize gösterdi ki, dinin yerini hiçbir medeniyet tutamamıştır. Ve, dinsiz bir medeniyet, dinsiz beşeriyet gibi yaşamamış, yaşayamamıştır.
● Merhametsizlik, egoizm/bencillik, zalimlik gibi duygular, dinsizlikten, laubalilikten kaynaklanır. Din, kötü duyguların törpüsüdür.
● Vicdânı ancak tam olarak din istikamete sokabilir. Bundan dolayıdır ki, din, mutlak bir ihtiyaçtır. Dinin yerini hiçbir akıl, hiçbir vicdan, hiçbir medeniyet, hiçbir teknoloji tutamaz...
Rusya’da yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre, Rusların yüzde 60’ının dini inancı var. Bağımsız araştırma şirketi ROMIR’ın, Ocak 2000 tarihinde, 2 bin kişiyle yaptığı kamuoyu yoklamasına katılanların yüzde 26.9’u, dini bir inançları bulunmadığını, yüzde 4,4’ü tam bir ateist (tanrıtanımaz) olduklarını belirtti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, düştüğü ideolojik boşluğu doldurmak isteyen kitleler dine yöneldi.
● Medeni dünya da fiilen ve yaşayarak dine, mâneviyata dönmüştür.
● Zira, fıtrî olan dinin sözü daha yüksek, etkisi daha büyük, hükmü daha yücedir. Evet, hak din olmazsa, insanlık saadete ulaşamaz, sapıklığa düşer dünya ona bir zindan olur. İslâm dininin dışında, sair dinlere mensup olan toplumların keşmekeş sosyal hayatları ve sapıtmış ve sapık hayatları, bunun en bariz izahıdır.