Bugün dünya, teknolojiyle çevrili bir laboratuvar gibi. Uyanır uyanmaz elimiz telefona gidiyor, haberleri sosyal medyadan alıyor, fikirlerimizi dijital ortamlarda paylaşıyoruz. Her geçen gün yeni bir cihaz, yeni bir uygulama, yeni bir kavram hayatımıza giriyor. Fakat bu kadar hızlı gelişen bir dünyada, insanın kalbi aynı hızda olgunlaşmıyor. Bilginin çoğaldığı ama anlamın azaldığı bu çağda gençliğin en büyük ihtiyacı, sadece teknolojiye hâkim olmak değil; onu doğru bir anlayış ve inançla yönlendirebilmek. İşte burada, yüzyıl öncesinden bugüne seslenen bir eser devreye giriyor: Risale-i Nur Külliyatı.
İlimle barışık bir kitap
Birçok kişi Risale-i Nur’u yalnızca dînî bir eser olarak bilir. Oysa bu külliyat, aklı ve bilimi reddetmez; tam tersine onları imanın temeline yerleştirir. Bediüzzaman Said Nursî, “Zaman, fen ve ilim asrıdır.” diyerek, imanla bilimin el ele yürümesi gerektiğini vurgulamıştır. Döneminin çok ötesinde bir bakışla elektriği, radyoyu, uçağı ve hatta gelecekteki iletişim araçlarını örnek vererek, bunların Allah’ın kudretini anlamaya yardımcı olabileceğini belirtmiştir. Bugün yapay zekâdan uzay teknolojisine kadar uzanan her yenilik, aslında bu bakış açısıyla anlam kazanır. Risale-i Nur’un anlattığı gibi, kâinattaki her şey bir düzen ve ilimle meydana gelir. Genç bir insan, bu bakışla teknolojiye yöneldiğinde sadece kod yazan veya cihaz kullanan biri olmaz; aynı zamanda yaratılışın inceliklerini keşfeden bir gözlemci hâline gelir.
Dijital dünyada manevî koruma kalkanı
Teknolojinin hayatımıza kattığı kolaylıklar kadar, beraberinde getirdiği tehlikeler de var. Sosyal medya bağımlılığı, siber zorbalık, sahte haberler, yapay mutluluklar... Bunlar özellikle gençleri görünmez bir boşluğa sürüklüyor. Tam bu noktada Risale-i Nur, sanki bir manevî antivirüs gibi devreye giriyor. Nasıl ki bir bilgisayar, zararlı yazılımlara karşı korunmak için bir güvenlik duvarına ihtiyaç duyarsa, insan kalbi de inançsızlığın ve boşluğun virüslerine karşı korunmaya muhtaçtır. Risale-i Nur’un sayfalarında yer alan iman dersleri, gençlere hem dijital dünyanın gürültüsünden sıyrılmayı hem de iç dünyasında denge kurmayı öğretir. Bediüzzaman’ın “manevî cihad” anlayışı, aslında bugün ekranlar üzerinden yapılan bir iman mücadelesine işaret eder.
Devam edecek