Üstad Bediüzzaman Said Nursî, içinde yaşadığımız zamanı “felâket ve helâket asrı” olarak tanımlar. Maneviyatın zayıfladığı, ahlâkî değerlerin eridiğı, çıkar ve menfaatin ön planda olduğu bu dönemde, iman ve Kur’ân hizmetinde sebat edenlerin değeri kat kat artmaktadır.
Çünkü böyle zor şartlarda hizmet edenler, yalnızca bir davayı anlatmaz; karanlıkta yol gösteren kandiller gibi umut saçarlar.
Böylesi kritik bir zamanda, hizmet eden kardeşlerimizi takdir etmek, yalnızca bir nezaket değil; onların moralini, direncini ve ihlâsını besleyen bir ihtiyaç, aynı zamanda kuvvetli bir teşvik ve manevî bir destektir.
Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurur: “Bir kimse din kardeşini severse, sevdiğini ona söylesin.” (Tirmizî, Zühd, 54)
Bu söz, muhabbet ve takdirin gizli kalmaması gerektiğini vurgular. Çünkü takdir hem kardeşlik bağlarını güçlendirir, hem kalplerde muhabbeti arttırır.
Bediüzzaman Hazretleri, ihlâsın ehemmiyetini anlattığı risalesinde, “Bu Lem’a lâekal her onbeş günde bir defa okunmalı…” (Lem’alar, s. 159.) tavsiyesinde bulunur. Çünkü ihlâs, iman hizmetinin olmazsa olmaz şartıdır.
Şualar’da ise şu ölçüyü verir: “Herbiriniz herbirisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer numune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş…” (Şualar, s. 305.)
Bu cümle, takdirin sadece sözden ibaret olmadığını; ahlâkta örnek olmak, sabırda numune teşkil etmek, şefkatle destek olmak gibi fiilî yönlerinin de önemli olduğunu gösterir.
Günümüzde iş dünyasından gönüllü kuruluşlara kadar pek çok alanda takdirin performansı arttırdığı ispatlanmıştır. Öğretmen, öğrencisini takdir ettiğinde; iş yeri yöneticisi çalışanına emeğini söylediğinde; aile ferdi diğerinin fedakârlığını fark ettiğinde bağlar güçlenir. İman hizmetinde ise bu etki, moral, ihlâs ve sadakati kuvvetlendiren manevî bir berekete dönüşür.
Bediüzzaman Hazretleri, mektuplarının başında talebelerine “Aziz, sıddık kardeşlerim” gibi taltifkâr ifadelerle hitap eder. Bu sözler, selamdan öte dua ve teşvik anlamı taşır; talebelerin izzetini ve sadakatini güçlendirir.
Bugün sosyal medyada, iş ortamlarında, aile içinde takdir ifadeleri giderek azalıyor. Halbuki yorgun düşen bir gönlü canlandırmak bazen bir cümleye bakar: “Senin gayretini fark ediyorum, Allah razı olsun.” Böyle sözler, hizmet eden kardeşin yükünü hafifletir, gönlünü ısıtır.
Üstad, Kur’ân hizmetinin maddiyata alet edilemeyeceğini vurgular. Takdir ve taltif, maddî karşılık beklemeden, samimiyet ve ihlâs içinde yapılmalıdır.
Nur talebelerinin hizmette devamı, istifadesi ve bereketi; sadakatleri ve ihlâsları nispetindedir. Bu yüzden muhataba yalnızca ismiyle değil, onun hizmetteki yüksek vasıflarıyla hitap etmek hem güzel bir usul, hem de güçlü bir motivasyondur.
Sonuç olarak; felâket ve helâket asrında, iman ve Kur’ân hizmetinde bulunan kardeşlerimizi takdir etmek, onlara moral vermek hem ihlâsı besleyen, hem de hizmeti kuvvetlendiren bir vazifedir.
Takdir, gönülleri ısıtan bir güneş gibidir; soğuyan kalpleri ısıtır, yorulan ruhları canlandırır, kardeşlik bağlarını kuvvetlendirir. Ve unutulmamalıdır ki, “En güzel takdir edici yoldaş” olmak, bu zamanda hizmet edenlerin omuzlarındaki ağır yükü hafifleten en tesirli yollarından biridir.