Dokuz senelik bir aradan sonra, davet üzerine 10 Ekim 2025 tarihinde Kastamonu’ya hareket ettik. Çankırı ili üzerinden devam eden yolculuğumuz Ilgaz dağlarına geldiğinde, yeni bir yol açıldığını gördük.
Eskiden dağların zirvelerine tırmanan dar yollarda, otobüs ve kamyonlar bazı yerlerde durup, aşağıdan gelen araçlara yol vermek durumunda kalırdı. Hele kış mevsiminde bu yollar tam bir çileydi. Şimdi ise, dağların altı delinerek beş kilometrelik bir tünel açılmış. Böylece mesafe yaklaşık bir saat daha kısalmış. Kara yolları iyi çalışmış.
Kastamonu’ya ulaştığımız zaman, eskimeyen dostumuz ve Yeni Asya temsilcimiz İbrahim Vapur ile sarmaş dolaş olduk. İlerlemiş yaşına rağmen uzun yıllar boyunca şevkinden hiçbir şey kaybetmeyen bu kardeşimiz, gerçekten herkese örnek olacak bir duruş sergiliyor.
Günlerden Cuma idi. Cuma namazını birlikte Nasrullah Camii’nde kıldık. Cami önündeki şadırvanı ve abdest alanları görünce hayalim 1936 yılına gitti. Asrın manevî sahibi Bediüzzaman Hazretleri de bu şadırvanda abdest alırken, omzuna dokunan elin sahibi sordu “Nerelisin gurban?” Bediüzzaman cevap verdi: “Bitlisliyim.” dedi ve “Sen nerelisin?” dedi. “Ben Vanlıyım.” Cevap veren kişi daha sonra Çaycı Emin diye kendini tarif eden aşiret beyi Emin Çayırlı idi. Bu tanışmadan sonra Bediüzzaman Hazretlerinin hizmetine giren bu bahtiyar insan, sekiz sene boyunca ona hizmet etti. Yorganını Çaycı Emin’e satan ve sonra ondan tekrar kiralayan Bediüzzaman Hazretleri, polisleri de bu anlaşmaya şahit tutarak, her gün kaldığı eve gelmesini ve Çaycı Emin üzerinden Kastamonulu insanlarla irtibat kurmayı sağladı.
Cuma namazından sonra Ahmet kardeşin aracıyla, Bediüzzaman’ın Küçük Isparta dediği İnebolu ilçesine hareket ettik. Bu mübarek ilçeye ulaştığımızda bizleri bekleyen kahraman Nur Talebeleriyle hasretle kucaklaştık. Dokuz senede hepimiz biraz daha yaşlanmıştık. Bu muhterem insanların çocukları ise, gerçekten iman hizmetinin bayrağını devralmış bir vaziyette idi. Onlara ne mutlu! Cuma akşamı oldukça kalabalık bir katılımla Risale-i Nur dersimizi okuduk ve çok istifade ettik.
Cumartesi günü, Bediüzzaman Hazretlerinin sağlığında bu iman davasına şevk ve gayretle sahip çıkan saff-ı evvel Nur Talebelerinin kabirlerini ziyaret ettik. Hastane üstü büyük kabristanda Ahmet Nazif Çelebi, oğlu Selâhattin Çelebi, İbrahim Fakazlı, Ziya Dilek ve diğerleri yatıyordu. Oradan, İslâm Tepesi yamaçlarında bulunan Avar mezarlığına geçtik. Burada da Salih Uğurtan ve Rüştü Mırmır, sonraki kuşaktan Ümit Gültekin, Turgut Gültekin ve Ankara’da birlikte çalıştığımız ve çok hizmetlere vesile olan oğlu Seyfettin Gültekin yatıyordu. Hepsine Fatihalar okuyarak oradan ayrıldık. Dünya hayatının ne kadar fânî olduğunu ve Allah’ın rızası dışında hiçbir şeyin önemli olmadığını gözlerimizle görüyorduk.
Cumartesi günü, İnebolu’dan döndükten sonra Bediüzzaman Hazretlerinin sekiz sene kaldığı ve restore edilen evini ziyaret ettik. Aynı akşam, hizmet merkezinde yapılan derse katıldık. İman cihetinde kardeş olduğumuz bütün dinî gruplarla manen ittifak halinde olduğumuzu ve birbirimizin hizmetlerini tebrik etmek lâzım geldiğini ve kesinlikle onları üzecek söz ve tavırların içinde olmamak icab ettiğini ifade eden dersimizi okuduk. Gençlerin ağırlıkta olduğu kardeşlerle vedalaşarak, Pazar sabahı tekrar Ankara’ya döndük. Allah hepsinden razı olsun ve gayretlerini arttırsın, âmin.