O. Yiğiter, “Lemeat’taki; ‘Meleklerde Mi’rac, insanlarda Şakk-ı Kamer gibidir’ sözünün anlamını soruyor. “Venşekkal kameru/ay yarıldı. (Kamer Sûresi, 1) âyetiyle de sabit olan mu’cize özetle şöyle:
Mekkeliler, Hz. Peygamber’den (asm)-ayı ikiye ayırma-mûcizesi göstermesini ister. (Câmiu’l-beyân, XIII, 84-85). Ve ayı yarıp ikiye ayırdı. Ancak, “Kamer gibi parlak bir mu’cize-i Ahmediye (asm) olan inşikak-ı kameri evhâm-ı fâside ile inhisâfa uğratmak isteyen feylesoflar ve onların muhakemesiz mukallitleri diyorlar ki: ‘Eğer inşikak-ı kamer vuku’ bulsa idi, umum âleme mâlûm olurdu; bütün tarih-i beşerin nakletmesi lâzım gelirdi.” (dediler).
“Elcevap: İnşikak-ı kamer, dâvâ-i nübüvvete delil olmak için, o dâvâyı işiten ve inkâr eden hazır bir cemaate, gecede, vakt-i gaflette, âni olarak gösterildiğinden; hem, ihtilâf-ı metâlî (ayın doğuşunun farklı oluşu) ve sis ve bulutlar gibi rü’yete (görmeye) mâni esbâbın vücudu ile beraber, o zamanda medeniyet taammüm etmediğinden (genelleşmediğinden) ve hususî kaldığından ve tarassudât-ı semâviye (göğü gözlemek) pek az olduğundan; bütün etraf-ı âlemde görülmek, umum tarihlere geçmek, elbette lâzım değildir.
(Şakk-ı Kamer mu’cizesini gören inkârcılar), “Sihirdir’ demişler ve ‘Bize sihir gösterdi. Eğer sâir taraflardaki kervan ve kafileler görmüşlerse, hakikattir; yoksa bize sihir etmiş’ demişler. Sonra, sabahleyin Yemen ve başka taraflardan gelen kafileler ihbar ettiler ki, ‘Böyle bir hâdiseyi gördük.’ Sonra küffar, Fahr-i âlem (asm) hakkında-hâşâ!-”Yetim-i Ebû Tâlib’in sihri semâya da tesir etti” dediler…” (Bediüzzaman, Sözler, Enstitü/internet, s. 537-538)
Mi’rac ise, semavat ehline de gösterilmiş bir mu’cizedir. Yani, Hz. Muhammedin (asm), “semâvâtın sekenesine ve âlem-i ulvî ehline rüçhâniyeti ve mahbûbiyeti gösterildi ve velâyetini isbat etti.” (Bediüzzaman, Mektubat, Enstitü/internet, s. 206)
İşte, Lemeat’ta; “Meleklerde Mi’rac, insanlarda Şakk-ı Kamer gibidir” denilirken, nasıl ki, insanların ayın yarılması mu’cizesini görmeye çok engelleri olduğu gibi, semavat sakinleri olan bütün melekler de Mi’racı görmemiş, görememiş. Mesela Mi’rac’da Peygamberimize (asm) rehberlik yapan Cebrail (as) bile, “sidretü’l-müntehâ” (Necm Sûresi, 14, 16.; vd.) denilen “son noktada bulunan sidre”ye, yani, “Hz. Peygamber’in Mi‘rac gecesi yanında ilâhî sırlara mazhar olduğu ağaç veya makam”a geçememiş. Ve “Meleklerde Mi’rac, insanlarda Şakk-ı Kamer gibi” olmuş.