Zeminin yüzünde madenî maddelerin, unsurların ve câmidat mahlûkatın gayet muntazam, fakat gizli sikkelerinden kat'-ı nazar, yalnız iki yüz bin hayvanat taifelerinin ve iki yüz bin nebatat envaının atkı ipleriyle dokunan nakışlı şu sikkeye bak ki: Birden, bahar mevsiminde, zeminin yüzünde, birbiri içinde, beraber, ayrı ayrı şekilleri, ayrı ayrı hizmetleri, ayrı ayrı rızıkları, ayrı ayrı cihazatları, hiçbirini şaşırmayarak, yanlış etmeyerek, nihayet karışıklık içinde nihayet derecede temyiz ve tefrikle, gayet hassas bir mizanla, her bir şeye lâzım olan her şeyleri külfetsiz, tam vaktinde, umulmadığı yerden verildiğini gözümüzle gördüğümüzden, zeminin simasında o keyfiyet, o tedbir, o idare öyle bir hatem-i vahdaniyet ve öyle bir sikke-i ehadiyettir ki, bütün o mevcudatı birden hiçten icad edip beraber idare etmeyen bir zat, rububiyet ve icad cihetiyle hiçbir şeye karışamaz. Çünkü karışmış olsa, o hadsiz geniş muvazene-i idare bozulacak. Fakat insanların o kavânîn-i rububiyetin hüsn-ü cereyanlarına, yine emr-i İlâhî ile, sûrî bir hizmeti var.
Üçüncü Sikke: İnsanın yüzünde; belki insanın yüzü öyle bir sikke-i ehadiyettir ki, Âdem zamanından tâ kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün efrad-ı insaniye birden nazar-ı mütalâasında bulunmayan ve her birine karşı o tek yüzde birer alâmet-i farika koymayan ve o küçük yüzde hadsiz alâmet-i farika bırakmayan bir sebep, bir tek insanın yüzündeki hatem-i vahdaniyete icad cihetiyle el uzatamaz.
Evet, insanın yüzüne o sikkeyi koyan Zat, elbette bütün efrad-ı insaniye nazar-ı şuhudunda ve daire-i ilmindedir ki, her bir insanın siması göz, kulak, ağız gibi aza-i esasîde birbirine benzediği halde, birer alâmet-i farika ile hiçbirisine tamam benzemez. Nasıl ki o simada göz, kulak gibi azaların umum efradında birbirine benzemesi, o nev-i insanın Sânii bir ve vahid olduğuna şehadet eden bir sikke-i tevhiddir; öyle de, hukuk-u insaniyenin muhafazası için sair envaın fevkinde olarak o simalarda birbirine iltibas olmamak ve birbirinden tefriki için hikmetli pek çok alâmet-i farika ile iftirakları, o Sâni-i Vahid’in iradesini, ihtiyârını ve meşietini göstermekle beraber, ayrı ve çok dakik bir sikke-i ehadiyet oluyor ki, bütün insanları, hayvanları, belki kâinatı halk etmeyen bir zat, bir sebep, o sikkeyi koyamaz.
Lem'alar, 30. Lem'a, 4. Nükte, s. 615
LÛGATÇE:
alâmet-i farika: farklılık belirtisi.
âzâ-i esasî: esas, temel organlar.
câmidat: cansızlar, sert ve katı maddeler.
halk: yaratma.
hatem-i vahdaniyet: Cenab-ı Allah’ın birliğini ve benzersizliğini gösteren mühür.
kat-ı nazar: dikkate almamak.
kavânîn-i rububiyet: Allah’ın idare ve terbiye edici kanunları.
meşiet: dileme, irade.
rububiyet: Allah'ın terbiye edicilik sıfatı; her şeyi her halinde terbiye ve idare etmesi.
Sâni: her şeyi sanatlı olarak yaratan Allah.
sikke: mühür.
sikke-i ehadiyet: Allah’ın her bir şeyde birliğinin tecellî etmesini gösteren mühür.
tefrik: birbirinden ayırma.