"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sevr’den açılan tevhid kapısı - Hac notları-15

İhvan Yıldız
27 Ağustos 2025, Çarşamba
Sevr Mağarası’ndan yükselen bu sessiz mesaj, bugün hâlâ kalplere hitap ediyor.

Mekke’nin güneybatısında, Yemen yolu üzerinde bulunan Cebel-i Sevr’in zirvesi; 1650 metre yüksekliğinde, ancak meşakkatli bir yürüyüşle ulaşılabilen bir dağdır. O zirvede, insanlık tarihine yön veren bir hadise yaşandı. Peygamber Efendimiz (asm), hicret yolculuğunun başında Hz. Ebu Bekir (ra) ile birlikte buraya sığındı. Bu sığınma, sadece bir coğrafî durak değil; ihlâs, sabır ve tevekkülün ebedîleştirildiği bir tevhid mekânıydı.

Mağaranın kalbinden gökyüzüne bir cümle yükseldi: “La tahzen innallâhe me’ana.” – “Üzülme! Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe Suresi: 40)

Bu söz, sadece o an için söylenmiş bir teselli değildi. Bütün çağların mü’minlerine seslenen derin bir mesajdı.

Sebepler Sükût Ettiğinde

Tedbir almadan tevekkül etmek nasıl doğru değilse, gerekli sebeplere başvurmadan İlâhî yardımı beklemek de doğru değildir. Peygamber Efendimiz (asm), “Nasıl olsa Allah beni korur” diyerek tedbirsiz hareket etmedi. Bilakis, tüm beşerî tedbirleri alarak hicret etti. Düşmanlarını şaşırtmak için Medine yönüne değil, aksi istikamete yönelerek Sevr Mağarası’na sığındı.

Bu tavır, çağlara ışık tutan bir iman dengesidir: Önce sebeplere sarılmak, ardından tevekkül etmek. Sonra İlâhî yardım tecellî etti. Bir örümcek ağ ördü, bir güvercin yuva yaptı. Bunlar dışarıdan bakıldığında sıradan birer olay gibi görünse de, hakikatte Kudret’in koruyucu perdeleriydi. Sebeplerin sustuğu yerde, Kudret devreye girdi. Görünmeyen ordularla mağaradaki iki mütevazı misafir korundu.

Sebeplerin Tükendiği An

Bugün insanlık yine bir Sevr eşiğinde. Sebeplerin hükmünü yitirdiği, teknolojinin, siyasetin ve sosyal yapıların ruhu doyuramadığı bir çağda yaşıyoruz. Kalpler yorgun, zihinler bulanık, yollar sisli… Zulüm, karanlık ve belirsizlik, adeta Sevr Mağarası’nın kapısına kadar dayandı.

Tam da böyle zamanlarda yönümüzü çevirmemiz gereken tek kapı var: Tevhid kapısı. Çünkü Sevr, sadece bir mağara değildir; kıyamete kadar uzanan bir iman dersidir.

Sevr’de geçirilen üç gün, tarihin en anlamlı bekleyişlerinden biridir. Zâhirde bir gizlenme gibi görünür, fakat aslında İslâm’ın istikbâline yön verme sürecidir.

Kur'ân, bu anı şöyle anlatır: “O ikisi mağarada iken, arkadaşına: ‘Üzülme! Allah bizimle beraberdir’ diyordu. O sırada Allah ona sükûnet indirdi ve onu sizin görmediğiniz ordularla destekledi. Kâfirlerin planını da alt üst etti.” (Tevbe Suresi: 40)

Bu ayet, yalnızca o anın tesellisi değildir. Kıyamete kadar sarsılmış imanlı kalplere bir hitap, tevekkülün sırrını fısıldayan ilâhî bir müjdedir.

Her Mü’minin İçinde Bir Sevr Gizlidir

Bugün her mü’minin enfüsî âleminde bir Sevr Mağarası vardır. Kalabalıklar arasında yalnızlaşan, zamanın baskılarıyla bunalan, nefsin aldatmalarına, şeytanın vesveselerine ve gafletin rüzgârına karşı direnen her kalp, bir tefekkür sığınağı arar. Bazen bu sığınak bir inziva olur, bazen bir sabır imtihanı, bazen bir kitap satırı, bazen de bir tefekkür anıdır.

Bu tefekkürü en derin yaşayanlardan biri de Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’dir. Erek Dağı’ndaki inzivası, Barla’daki sürgün günleri, Eskişehir ve Kastamonu’daki yalnızlıkları… Hepsi onun için birer Sevr oldu. Bu yalnızlıklar onu hakikatten uzaklaştırmadı; bilakis “kalabalıklardan uzak ama Allah’a yakın” bir tefekkür iklimine taşıdı.

Risale-i Nur, işte bu iç Sevr yolculuğunun satırlara dökülmüş hâlidir. Her cümlesi, modern çağın mağaralarında sıkışmış kalplere bir kurtuluş ipi uzatır.

Bediüzzaman’ın tecrübesi bize gösteriyor ki: Her asırda Sevr vardır ve her mü’minin de bir Sevr’i olmalıdır. Bazen iman; bir mağaraya sığınmakla, bir yalnızlığa tahammül etmekle, bir inzivayı sabırla karşılamakla korunur. Ve bazen o mağara, dünyaya açılan bir nur penceresine dönüşür.

Zamanımızın Örümcek Ağı: Risale-i Nur’un Ördüğü İman Ağı

Sevr Mağarası’ndaki örümcek ağı, düşmanın gözüne görünmeyen bir perdeydi. Sessizdi ama sarsılmazdı. İnceydi ama koruyucuydu. Hicret yolunun kaderini değiştiren bu ince ağ, derin bir hikmet taşıyordu.

Bugün aynı rolü Risale-i Nur oynuyor. Dalâletin karanlıklarına karşı sessizce, gösterişten uzak ama sarsılmaz bir iman ağı örüyor. Sükût içindeki tebliğ, sessizlik içindeki kuvvet, görünmeyen ama hissedilen bir kudret…

Bu manevî ağlar bazen bir kitap sayfasında, bazen bir ders meclisinde, bazen bir gönül sohbetinde örülüyor. Dışarıdan zayıf gibi görünen bu bağlar, içinde sadakat, ihlâs ve tevekkül barındırıyor. Her biri manevî birer zırh hükmüne geçiyor.

Tıpkı Sevr’de olduğu gibi, bugün de muvaffakiyet; kalabalıklarla, reklâmlarla değil, sadakat, ihlâs, tevekkül, sabır ve teslimiyetle geliyor.

Sinema Gibi Akan Hayat ve Tevhid’in Nuru

Bediüzzaman Hazretleri’nin şu tefekkürü, Sevr’deki tecellinin enfüsî boyutuna bir pencere açar:

“Herkes gibi fıtratımdaki fıtrî aşk-ı bekà, birden zevâle karşı isyan edip galeyana geldi… Birden sırr-ı tevhid imdadıma yetişti, perdeyi açtı, hakikat-i halin yüzünü gösterdi. “Bak” dedi. En evvel, beni çok korkutan ölümün yüzüne baktım. Gördüm ki… diye kat’î anladığımdan, ölümü ve mevti sevmeye başladım. Sonra zevâl ve fenâya baktım. Gördüm ki, sinema perdeleri gibi ve güneşe mukàbil akan kabarcıklar misillü, lezzet verici bir teceddüd-ü emsaldir, bir tazelenmektir. Ve Esmâ-i Hüsnânın çok hasnâ ve güzel cilvelerini tazelendirmek için âlem-i gaybdan gelip âlem-i şehadette vazifedârâne bir seyerandır, bir cevelândır. Ve cemâl-i rububiyetin hikmettârâne bir tezahüratıdır. Ve mevcudatın hüsn-ü sermedîye karşı bir âyinedarlığıdır, yakînen bildim.”(Şualar, 2.Şuâ, 1.Makam, 3.Meyve.)

Sevr’deki üç karanlık gün, bu tefekkürün tohumu gibiydi. Zâhirde zulmet, sessizlik ve tehdit gibi görünse de içinden bir güneş doğdu. Bugün de karanlık gibi görünen yalnızlıklar, sabır ve tevekkülle birleşirse hakikat güneşlerine pencere olur. Çünkü tevhid nazarı, fâniliği ebediyete çevirir.

Sonuç: Kalbinde Sevr Olanlar Asla Yalnız Değildir

Sevr, sadece hicret yolunda bir mağara değildir. Sabrın, teslimiyetin, hikmetli tedbirin ve tevekkülün iç içe geçtiği bir iman dershanesidir. Bugün de zorluklar içinde imanını korumaya çalışan her kalp için Sevr’in kapısı hâlâ açıktır.

Yeter ki “Allah bizimle beraberdir” diyebilecek bir teslimiyetin olsun. O zaman örümcekler ağını örecek, güvercinler nöbet tutacak, mağaralar siper olacaktır. Çünkü Allah, sadık ve sabırlı mü’minlerin kalbine bugün de görünmeyen ordular gönderir.

Unutmayalım: Zaman geçer, şartlar değişir; ama Sevr hep aynı kalır. Her çağda, her kalpte, her mü’minde yeniden tecelli eder.

Okunma Sayısı: 2787
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • YILDIZ

    30.8.2025 08:15:15

    Hikmet Günaydın Bey: Evvela, "Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene—fakat hakikat olmak şartıyla—minnettar oluyoruz, "Allah razı olsun" deriz. Emirdağ Lâhikası" Kaidesince, kusurumuz varsa ki olabilir. İnsan hatadan hali değildir. "Allah razı olsun" deriz. Saniyen, Risale-i Nur hakkında göstermiş olduğunuz hassasiyetinizi anlamaya çalışıyoruz. Salisen, göstermiş olduğunuz bu hassasiyetinizden dolayı da sizi tebrik ve takdir ediyoruz. Selam ve dua ile...

  • Hikmet Günaydın

    29.8.2025 20:29:49

    Sevgili abim, “ Üstad kabul ederse” meselesi benim şahsi durumum için düştüğüm bir kayıttır, yanlış anlamaya vesile olduysa özür diliyorum, benim hatamdır. Ayrıca Risale-I Nur’da katiyen bir yanlış olduğunu düşünmüyorum. Olduğu gibi alıp kabul etmişim. Kaleminize sağlık, Allah sizden razı olsun.

  • İhvan YILDIZ

    29.8.2025 16:21:02

    Muhterem Mehmet ÇALOĞLU Beyefendi; Evvelâ, lâyık gördüğünüz takdirleri bir tahdis-i nimet olarak sizden alıp Cenab-ı Hakk'a takdim ediyoruz. Sâniyen, adem'e mahkûm edilen Risale-i Nur'un bir düstur'unu ihya etmeye çalışıyorsunuz. O da şu: "En güzel takdir edici yoldaş.. Lemalar, 21. Lem'a, 4. Düstur" Sâlisen, mezkûr düsturu ihya etme himmet ve gayretinizi de biz taktir ve tebrik ediyoruz. Selam ve dua ile...

  • YILDIZ

    29.8.2025 08:37:07

    Hikmet Bey (2) Rabian, "Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez." Şualar, 1. Şua. Kaidesince: Rivayetlerde "Hicrette bekleme yapılan yer Sevr mağarası" olması ve de kendi müşahedelerimizin neticesinde kanaatlerimizi yazdık. Selamlar.

  • YILDIZ

    29.8.2025 08:36:44

    Hikmet Bey (1) Evvela, Nur Talebesinin Üstad kabul edip etmemesi meselesi değil. Saniyen, müşahedelerimize göre Hicret'te bekleme yapılan yerin Nur Dağındaki Gar-ı Hira olması fiziken mümkün değil. Zira güvercin yuvasını ve örümcek ağını örse de mağaranın önüne gelen müşriklerin içeriyi görmemesi mümkün değil. Salisen, 1. "Biz ehl-i haliz, namzed-i istikbaliz. Tasvir ve tezyin-i müddeâ, zihnimizi işbâ’ etmiyor. Burhan isteriz." Muhakemat. 2. "Hattâ benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz... mihenge vurunuz." Münazarat. 3. "Ehl-i hükûmet ele (delillere) bakar, kalbe bakmaz." Şualar, 14. Şua; Kaidelerince, Üstadın kullandığı Gar-ı Hira tabirinin hikmeti hakkında malumatımız yok. Bilinmeyen şey hakkında fikir beyan etmek, doğru olmasa gerek.

  • Mehmet Çaloğlu

    28.8.2025 22:46:52

    Tebrikler aziz sıddık kardeşim. Makalemizi şimdi okudum. Maşaallah dantel gibi dokumuşsunuz. La tahzen bu kadar güzel anlatılır. İman, sabır te vhid teslim, hikmetli tedbir, tevekkül sevrin kapısı imanın muhafazasını temsil ettiği gibi Risale-i Nurda aynı görevi gördüğüne göre bir Sevr manasında değerlendirilebilir. Çünkü bütün fasılalar yaşanmıştır. Kaleminize kuvvet Allah razı olsun.

  • Hikmet Günaydın

    27.8.2025 21:04:25

    Sevgili abim, Öncelikle ilginize teşekkür ediyorum. Dediğiniz yeri okudum. Netice olarak benim düşüncem bir Nur Talebesi (Üstad kabul ederse) olarak biz Risale-I Nur’a tabi olmalıyız, diğer kaynaklar bizi ancak ikinci derecede ilgilendirir. Ben kesinlikle külliyatta bir hata olabileceğini düşünmüyorum, ihtimal vermiyorum. Bilgilerinize sunarım

  • Fatih k.

    27.8.2025 20:52:36

    Bu bilginin İslam tarihinde başka bir örneği yok. Muhtemelen sehven öyle yazılmış.

  • YILDIZ

    27.8.2025 15:08:37

    Muhterem Hikmet Günaydın Bey; Evet Risale-i Nur'da sizin bahsettiğiniz minvalde bahisler var. Nur kardeşlerimizin bir sitesi olan Sorularlarisale'de, Merhum Abdulkadir Badıllı ağabeyin bu konuyla ilgili şöyle geniş bir tahlil var: ... Teferruatlı bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Muhabbetlerimle. Selam ve Dua eder, Müstecâp dualarınızı istirham ederiz. https://sorularlarisale.com/sevr-magarasi-yerine-hira-magarasi-diye-geciyor-bunu-boyle-kullanan-baska-tarihci-ve-mufessir-var-mi

  • Hikmet Günaydın

    27.8.2025 00:17:51

    Selamünaleyküm ihvan kardeşim, Hicret de bekleme yapılan yer Sevr mağarası değil, Hira Nur mağarasıdır. Üstadımız buna risale orada böyle belirtmiş, eğer tarihi bilgileri tararsanız yine %60 70 civarında değil hira Nur mağarası olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla bu işi düzeltip ishalin oradaki gibi yazıp kayıt altına almak lazım. Önce yazılarınızı dikkatle takip ediyorum, kaleminize sağlık.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı