Seçim sonuçları hamasi nutuk veya birkaç olumsuz tepkinin yanında “Ah, vah!” ile geçiştirilemez.
Diğer sebeplerin yanında duygusal boyutlarını tahlil edip tedbir alıp çare üretilmeli. Psikolojinin kesin tesbitlerindendir: Hayatın akışı içinde otomatik olarak yaptığımız normal işleri imanımızla şuurlu bir biçimde programlayabiliriz.
Siyasette de hakperestlik, doğruluk, dürüstlük, adalet ve şeffaflık esas alınmalı. Ne var ki, son 20 senedir toplum kutuplaştırılarak “Menfaati esas tutan canavar, gaddar”,1 Ve “tarafgir siyaset”, yani, “haksız da olsa akraba ve yandaşından yana olma” siyaseti pompalandı. Gaddar, canavar siyaset ortamı hazırlanarak duygular saptırıldı. İnsanlar adeta hipnotize edildi: “Aklı dağıtıp mânevî bir divane, kalbi dağıtıp mânevî bir dinsiz, fikri dağıtıp mânevî bir ecnebi”2 yapıldı. “Kur’an, müşrik de olsa ‘işi ehline verin!’ diyor” diye hatırlatıldığında, “Bırak şimdi” diyenler oldu. Yolunu şaşırmış felsefenin, “Güçlü olan haklıdır!” siyasetini, II. Avrupa siyaset ve metotlarını kullanmak; “insan hak ve hürriyetleri, adalet, refah medeniyeti projesi” AB’ne itiraz; kapitalizm, Kemalizmin müstebit anayasa, sosyal, siyasi ve ekonomik politikalarını alkışlayıp uygulamak, “manevi bir ecnebi”liktir!
Şu mühim tesbit bugünkü iktidarın siyasetini net bir şekilde açıklar: “Beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir: Birisi: ‘Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?’ İkincisi: ‘Sen çalış, ben yiyeyim.”3 İşte çalışanların boğaz tokluğuna aldıkları maaş, işte işverenler ve bankaların astronomik kazançları! Aynı zamanda kapitalist, Kemalist zihniyet şu duygusal boyutları da insanlar üzerinde kullanarak “müstebit” düzenini devam ettiriyorlar:
“Hubb-u cah, her türlü “havf/korku” damarından yakalama, “tama” (mala karşı açgözlükle avlama), asabiyet/korumacılık, milliyetçilik, enaniyet ve dünyanın cazibedar şeyleri”yle4 aldatıp avlarlar, aldatırlar!..
İşte bu duygusal arızalardan dolayı ‘hürriyet, adalet, sorgulama ve şeffaflıktan” yana değil; “Biz hürriyetsiz yaşarız; yeter ki birkaç lokma ekmek verin” deyip “müstebit, tek adamdan” yana oldular.
Dipnotlar:
1-Hutbe-i Şâmiye, Enst./inter., s. 78.; 2-Şuâlar, s. 306.; 3-Mektûbât, s. 264.; 4-Mektûbât, 401-414.