“Adâlet-i tam”mı da asırlara ders verip örnek olan Hz. Ali (ra) 23 Haziran 656’da Halife seçildiği bu tarihlerde o dersi okuyup, müzakere ve mütalaa etmeli.
Omuz omuza hizmet ettiğimiz, sonra “hubb-u câh ve tama” tuzağına takılan bir arkadaşımız, “hatasını kapatma psikolojisiyle” devletle “reis”i özdeşleştirerek “Siz millet, devlet cemaatin selametini istemiyor musunuz?” demesin mi? Ona, “Bilirsin ki, devlet, millet, cemaat ve fertlerin huzur ve bekası adâletle sağlanır! Şu dersi beraber okuyup müzakere etmedik mi?
“Hazret-i Ali (ra), adalet-i mahzâyı (tam, hakiki adaleti) esas edip Şeyheyn (Hz. Ebubekir ve Ömer, r.anhüm) zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş. Muârızları ise, Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adalet-i mahzâya müsait idi; fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zayıf muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye girdikleri için, adalet-i mahzânın tatbikatı çok müşkül olduğundan, ‘ehvenüşşerri ihtiyar’ denilen adalet-i nisbiye (göreceli, izafi adalet) esası üzerine içtihad ettiler. Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için muharebeyi intaç etmiştir.
“Adalet-i mahzâ ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki ‘Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.’ (Mâide Sûresi, 5:32. mealindeki) ayetin mânâ-ı işarîsiyle, bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez…
“Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için cüz’ü feda eder. Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. Ehvenüşşer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür.” (Mektubat, s. 57.)
Avam, halk; halife, padişah, komutanlar karşısında hakkını aramış, muhakeme edilmiş, hakkı teslim edilmiş. Asr-ı Saadet ve İslam tarihi boyunca binler, on binlerce örnekleri var. Kim olursa olsun, her masuma adil davranmak mükellefiyetindeyiz. Risale-i Nur, Hz. Ali (ra) ittiba ile “adâlet-i mahzâyı, tam adaleti” takip ediyor. Bir Müslüman, özellikle bir Nur Talebesi, birisi, suçlandığı hususta masumsa hakkını aramakla mükellef değil mi? Devlet, millet, toplum ve cemaati ayakta tutan unsurların başında adâlet gelir. Adâlet yoksa devlet de millet de, cemaat de çöker! Allah vere “haya damarı” çatlamamış da tasdik etti!