Bir okuyucumuz, “Bazen istemeyerek de olsa herhangi bir konuda kötü zanlar, düşünceler içine giriyorum. Çaresi var mıdır?” diye sormuş.
Cevaba geçmeden önce itiraf edelim: Hepimizin her zaman kafasını meşgul eden vesveseler, meseleler, sorular vardır. Çünkü, nefis, insî ve cinnî şeytanlar, tv ve sair kitle iletişim vasıtalarıyla da bizi soru ve vesvese bombardımanına tutarlar!
Bir yazı ile bir meselenizi, bir sualinizi bir derece halletmeye, cevaplandırmaya çalışırız. Ama, öyle dehşetli sorular, öyle hayatî meseleler var ki… Kur’ân’ın mesajlarını asrın idrâkine uygun ve ikna edici bir üslûpla izah ve ispat eden Risale-i Nur, bütün suallerimizin cevaplarını veriyor.
Risale-i Nur’da “her müşkül/problem halledilir, her suale cevap verilir.” (Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, s. 45.)
Kur’ân ve Sünnet hakikatlerini izâh ve ispat; baştan ayağa; tefekküre dayalı pozitif mesajlar ihtivâ eden Risâle-i Nur’un bu zamanın yaralarına tam bir ilâçtır. (Emirdağ Lâhikası, s. 32) Risale-i Nur’da hayat ve ölümün mahiyetleri ve gayeleri, dirilişi, Cennet-Cehennemi öylesine izah ve ispat ediyor ki, aklı, kalbi, vicdanı ve sair lâtife ve duyguları tatmin ederek karamsar bakışı ve korkuları izale edip nuranî, mutlu, huzurlu bir bakış açısı kazandırıyor. Muhiddin-i Arabî, keşfinde “Allah’ı en iyi bilen Peygamberimiz (asm) ve onun şakirdi olan Hz. Ali (ra) olduğu gibi ahirzamanda da Hz. Ali’nin bir veled-i manevisi ve şakirdi olan ve hakikat dersini ondan alan Mehdi, Allah’ı en iyi bilen ve Marifetullahı en iyi şekilde anlatan kişidir” demiştir. İlim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibarıyla inşaallah o cümledendir.” (Bediüzzaman, Barla Lâhikâsı, s. 144)
Risale-i Nur Külliyatı’nda teşhis ile tedavi etmiş, problemlerimizi çözmüştür. Bunu da, yalnızca iddia ederek değil, akıl, kalp, vicdan ve sair duygularımızı tatmin edecek şekilde ilmen izah ve ispat ederek yapmıştır. Şu halde, bu felsefik akımları çürütecek, iman-Kur’ân hakikatlerini, iman esaslarını, İslâm şartlarını izah ve ispat edecek eserleri öncelikle kendimizin okuması, anlaması, özümsemesi gerekmiyor mu?
Öyle ise, huzur ve mutluluğumuz için yapmamız gereken, Kur’ân’ın zamanımızdaki en büyük, en güzel, en kapsamlı ve her problemimizi çözen, her sualimize cevap veren, ispata dayalı Risale-i Nur tefsirini okuyup, dinleyip, müzakere ve mütalâa etmektir.