Kâinattaki düzen, kanunlar ve hikmet sebeplere sarılmayı gerektirir.
Şu halde tevekkül, Allah’a imân derecesine göre kuvvet kazanır. Kadere imân, tevekkül neticesidir. Tevekkül ve tembellik arasında ince bir perde vardır. Onu iyi tahlil etmek gerekir.
Şöyle özetlenmiştir: Tertib-i mukaddematta tevfiz tembelliktir; terettüb-ü neticede tevekküldür. 1 Yani, bir şeyi tertip etmeye başlamadan işi Allah’a havale etmek tembellik; sebeplere müracaat ettikten, şartları yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemek tevekküldür.
Tevekkülün insana kazandırdığı sayısız fayda ve güzellikler var.
Anahatlarıyla şöyle sıralanabilirler: İstikbal endişelerinden, korkularından kurtulmak;
Sıkıntı ve musîbetlere karşı dayanma gücü elde etmek;
Başkalarına dalkavukluk ve dilencilikten; zillet ve minnetlerden kurtulmaktır.
Tevekkül eden, aynı zamanda, gayr-i meşrû yollara tevessül etmez. Bütün vehim, şüphe ve vesveseleri yok eden, iksirli bir ilâç olan tevekküle yapışmayan vicdân sıkıntı içinde kalır; tesadüflerin, tabiat hâdiselerinin oyuncağı olur.
Allah’a tevekkül etmeyen, insanlara güvenecek veya onlardan yardım bekleyecektir. İnsanlar âciz, zayıf oldukları gibi sözlerinde durmayabilir veya imkân bulamayabilirler. O taktirde de tevekkülsüzün ümidi kırılır, hayalleri söner, endişe ve vesveseye kapılır. Bu ise, azap içinde azaptır.
Gerçek huzur, ancak tevekkülle mümkündür. Zira, “Tevhîd teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dareyni (iki cihan mutluluğunu) gerektirir.” 2
Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 461. 2- Sözler, s. 284.