İSTİKAMET:
Lahikalar, Muhakemat, Münazarat, Sünuhat gibi kitaplar, düzgün yürümeyi öğütlüyor. Ben Mektubat’ı okurum; Münazarat bir kenarda dursun, diyemezsin. “Külliye…” diye anılan Süleymaniye’nin bir taşının bile önemini biliyorken… gözümüzü bazı yerde açıp bazı yerde kapayamayız. Sırat-ı müstakim nedir, sırrına İşarat-ül İ’caz’da kapı aralanmış.
***
ANLA/MA/MAK:
“Beni anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar.” sözünü yeniden düşünelim.
***
TERAZİ:
Hissiyat yani hamaset yerine akıl, diyor. Akıl ve kalp terazisinde tartın, diyor. Kuvvet değil; hak diyor. Risale okuyan bir daha, daha daha düşünmeli... Bu arada razı ve teraziyi bir arada düşünelim.
***
MECLİS YA DA DARÜŞŞİFA:
Acı nasıl anlatılır! “Tas tas içtim ağuları sağ iken!” diyor Karac’oğlan. Bir sakin günü yok gibi dünyanın. Aklım yetti yeteli; ülkem parçalı bulutlu... Kanlı ve gözyaşılı zamanlar... Meclis diye bir şey var. Açın o “kapalı” dükkanı. Her şeyi konuşun ve halledin orda! Biz asil; siz vekil... Yükünüz milyonlar… Siz istediniz vekalet; millet verdi. Nerdesiniz, nerdesiniz?
***
ADALET:
İnkar etmiyorum. Gözle görülür bir şeyler oluyor ülkemde. Ancak bunlar nelerin karşılığı; bunu biraz biliyoruz. Ucuz, kolay, kaliteli olacak. Esas mesele de maneviyatın göz, gönül ardı edildiği... Maddenin çok çok öne çıktığı... Sermayenin belli ellere dağıtıldığı yani adaletin gözetilmediği...
***
KANUN VE HUKUK:
Her yerde kanun var da her yerde hukuk yok.
***
NABECA/NAFİLE İŞLER:
Seçimle gelmişleri yargılamak, halkı yargılamaktır; bu da bu işi yapanların ebedî mahkûm olması demektir.
***
ÜMİT:
Haa, ümit hep var. Zalimler susar bir gün. Bir gün o ektiğimiz tohumlar çıtlar. Kaç bahar gördüm. Filizlerin, tomurcukların, karıncaların ümit türkülerini çok dinledim. Kır çiçeklerinin o tepeciklerdeki tebessümlerini bilmez miyim! Bir meyvenin salınışını seyretmenin keyfini bilmeyenlerle yan yana olmanın acısını, uzaklığını da… Kış, uzun mu sürüyor, diye de içime kurt düşüyor arada! Yok, yok; gelmeyen bahar yok.
***
Postaaa-l!
Ayağında ha kundura…
Ha postal…
Ha takunya…
Hanya manya kumpanya…
Nöbetleşerek aynı şeyler…
Ve betleşerek…
31, 12 Mart daha ne eder!
27 Mayıs’ı… 27 Nisan’ı koy yanına…
28 Şubat kışı…
Dur, dur; 12 Eylül varmış!
Derken 15 Temmuz sıcağı…
Aralarda başka neler…
Ha postal ha takunya: Rap, rap, rap…
Kürdü, Türkü ve sairesi…
Hepsi bitap…
[Amaaan;
Uyan artık!
Gece olmuş her yanın;
Sabaha boyan artık!]
Şu para sana…
Şu sırt üstü yatana…
Sevgiler vatana…
Hah hah haaa!
***
DÜNYAYI DİŞLEYENLER:
Harç getir, kireç getir!
Ev, araba, elbise...
Allah’ım!
Bu ne kadar endişe!
Kurtar beni gelgeç sevdalardan!
Lütfunla öğret bana yaşamakları.
Çağ, çok kirlendi.
Korkularım ümitlerimi bastırmadan;
Haddini bildir zalimlerin;
Dünyayı durmadan dişleyenlerin…