"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Selim Ali’nin yaş pasta’sı - Ân diyarı (27)

Ali HAKKOYMAZ
30 Mart 2024, Cumartesi
Selim Ali’nin yaşı durmuyordu artık. Gençlikte ve hele çocuklukta zaman geçmezdi ki… Günler, geceler uzadıkça uzardı. Ne okullar biterdi ne yollar…

Şimdi de yılları, yolları durdurmak istiyordu. O şarkıdaki aforizmatik söz aklına düştü; acımsı bir şey dokundu dudağına: “Durdurun dünyayı; inecek var!”

İn! Nereye ineceksin? Sen kendinden inmek istiyorsun; dünyaya bu sitemin ne? Yaka paçanı bi’ düzelt! Ruhunu kırıştırmış kafanı karıştırmışsın. Neymiş; dünya dursunmuş! Peh! 

Dünya durmaz; sen de durmayacaksın; gidiş var gidiş; arkana bakıp durma, oyalanma, bıkma, bıktırma; şu önünden geçtiğin papatyayı, erguvanı oku, şu kuş dilerini tercüme et, Süleyman’a sor: 

“Süleyman kuş dilin bilir dediler;

Süleyman var Süleyman’dan içeri.”

Senin içinde de bir sen var mı; sadece bu musun, bu kadar mısın? Bu sofrada doydun; işin bitti mi? Bir avuç mide misin yoksa? 

Oku, oku dünyayı, her ânını, sağını solunu, adını sayamadığın yönlerini oku! 

Bin bir isim var şu seviyor mu seviyor diye acımadan taç yapraklarını kopardığın papatyada. Papatya deyip geç/me çömel, bu kırçiçekgillerin yanına. “Papatya Evi’nin Mimar’ını düşünmek” borcunu da öde. 

Apartmanlardan gözünü sıyır; şu gülen bir papatya etmez toplasan hepsini. 

Madem gidiyorsun; gittiğin yere burdan bir şeyler götür ki orada aç, yaya, susuz da kalmayasın. 

Dün Selim Ali’nin yaş dönümüydü. Metin ve Selçuk geldi. Metin konum ister bu bana hemen hemen her gelişte. 

Eskiden evlerin konumu belliydi. Konumlar çıkalı adresleri şaşırır olduk. 

Sokakların, caddelerin bir adı sanı vardı. Oradan birileriyle anılırdı. Birine sorduğunuzda da şıp diye gösterirlerdi. Herkes herkesi tanırdı. 

Şimdi evlerin içinde herkes herkese mesafeli mi ne! Konum her seferinde yeniden yeniye bir şeyler çiziyor. 

Selim Ali’nin yaş pasta’sı geldi. Mumları çakaralmaz çakmakla Metin ve Mustafa Serdar uyandırdı. Metin durur mu çekim yapmadan…

Bu mumlar niye yanar Bilgin Abi?

Haa, bak mum yanıyor, eriyor, aydınlatıyor. 

Bir mum kadar ışığın olmayacak mı Selim Ali? 

O’nun Nur isminden sende bir nurcuk olmasın mı? 

Mumlar yılların eridiğini anlatıyor. Sen de bir ışık, bir şafak bırak git, diyor. 

Niye üflüyoruz peki mumları? 

Kıskandığımızdan olsa gerek! 

Bir şey yapmıyorsak utancımızdan üflüyoruz belki de! 

Ya da ömrümüzün eriyip gittiğini görmemek için söndürüyoruz.

Ve saatler bir kemirgen gibi tık, tık, tık hayatı kemirip eksiltip yürüyüp gidiyordu. 

Bilgin Abi şöyle bir yaslandı sedirindeki yonu halı yastığa: “Hayatın içinde hayatı unutarak yaşayanlardan olma!” diyordu hâl diliyle. Ân Diyarı’nda yaşayanların ânsız yaşamaları cansız yaşamak gibi bir şeydi, diye de ekliyordu. 

*

ZAMANIN ŞAHİTLERİNE

“Gördüm ki ben bir yolcuyum.

Uzun bir yola…” giderken…

Merhaba demişim altmış altıya…

 

Dile kolay bunca zaman…

Uyuyup uyanmak vay aman…

Her nefes yeniden uyanan…

 

Mevsimleri sayarsam bir bir…

Yaşım iki yüz altmışa değebilir.

Nefesleri say hele kaç bin yıl…

 

Aşka düşerdin; zamanlar kısalırdı.

Bir firkatte uzar giderdi.

Zamanlara kim, kim; ne dedi?

 

Birini beklediğin oldu mu?

Ânları ânlara eklediğin?

Zamanın durduğu oldu mu?

 

Dal bir aşkın gözlerine…

Zamanlar nereye uçar?

Kal bir aşkın gözlerinde.

 

Zamanı unut dostum!

Ben çoktan unuttum.

Saatler bir ninni sesi…

 

Mırıl mırıl da işler, ha!

Fırıl fırıl bu gidişler…

Fırtına Meydanı’nda n’işlersin?

 

Seni yaşarken görmüşler;

Ölüyormuş zaman durmadan…

Durmadan ölen sen miydin?

 

Seni ölürken görmüşler;

Zaman pırıl pırılmış gözlerinde…

Ay, pencereden gülüyormuş.

 

Sen zamanı gördün mü?

Örümcek ağlarından ince…

Ceylanlardan da ürkek…

 

Bir yağmur gibi, 

Kurşun gibi, kuş gibi…

Tutuşmuş gibi…

 

Falan ölmüş demek…

Zamansız ölümü… diye yazmışlar.

Bilmem; hangi zamanda ölseydi!

 

“Zamanın zamanı…” nedir ki?

Nedir ki zamanın rengi?

Gözlerimde salınan ahengi…

 

Yolcu sensin; anladım.

Saçların akrep-yelkovan gibi…

Zamanın bembeyaz şahidi…

Okunma Sayısı: 623
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gülay Atasoy

    31.3.2024 15:57:58

    Sayın Hakkoymaz, Bu yazı gerçekten çok güzel ruhuma dokundu. Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı