Son bir haftadır medyada bir ‘’ Muhteşem Yüzyıl‘’ tartışmasıdır gidiyor. Bir dizi film izleme meraksızı olarak gazetelerde, televizyonlarda sürüp giden tartışmalar dahi iyi kötü bir fikir sahibi olmamı sağladı diyebilirim. Vatandaşlardan 100 bine yakın şikâyet gitmiş RTÜK’e. Bir kısım insanımız mehteran eşliğinde tepkisini göstermiş. Güzel. Demek vatandaşlarımız belli durumlarda ortak tepki ve duyarlılık gösterebiliyorlar.
Peki diyeceksiniz ki ne alâkası var bu dizinin Müzik Yazıları ile. Şöyle bir ilgisi var. Anladığım kadarıyla Muhteşem Yüzyıl nam dizinin merkezinde “Muhteşem” lakaplı Kanunî Sultan Süleyman var. Kanunî Sultan Süleyman’ın ise Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak döneminin Padişahı olmasının yanı sıra sahip olduğu bir vasfı daha var ki bence o özelliği de en az idareciliği kadar etkileyici. Şairlik yönü. Edebiyatımızda Muhibbî mahlasını (lâkab) kullanan Kanunî eğer Osmanlı’ya padişah olmasa çok meşhur bir şair olabilirmiş. Kaldı ki haddimi aşmak istemem ama bence çok da iyi bir şairdir. İşte, 2004 yılında yapmış olduğum Aşk mıdır ki ismini taşıyan bestemizin şairi Kanunî’den başkası değildi. Hazır gündemde Kanunî Sultan Süleyman varken ben de biraz gerilere gidip bu bestenin hikâyesini paylaşayım.
Kanunî , Mûhibbi ve Aşk mıdır ki…Yeni bir albüm yapma kararını aldığım 2004 yılının ortaları. Albümdeki 9 parça, şiiri ve bestesi ile hazırdı. Ancak bir beste daha yapmam gerekiyordu ve bu eser de şiiri, bestesi, tarzı ile biraz farklı olmalıydı. Geçmişteki radyo programcılığım döneminde bir dinleyicimin gönderdiği Osmanlıca ağırlıklı bir şiir çok hoşuma gidiyordu. Bu şiirin şairinin Muhibbi mahlasını kullanan Kanunî Sultan Süleyman olması ise ilgimi daha da arttırıyordu. Evet bu şiiri bestelemeliydim. Ancak albümün bütün parçalarını müzik yönetmenime teslim etmem gerekmesine rağmen hâlâ bu şiiri besteleyememiştim. Nihayet bir akşam şiiri bir defa daha okudum. O an içime doğan hisleri uduma müzik olarak yansıtmaya başladım. Beste bir iki yer dışında şiire oturmuştu. İçime de oldukça sinmişti. Osmanlıca ağırlıklı bir şiiri ne kadar sadeleştirilse de bestelemek kolay olmamıştı. Nitekim şiirin bir iki yerinde küçük oynamalar yapmak zorunda kaldım. Doğrusu bunun çok uygun bir yaklaşım olmadığının farkındaydım ama biraz da buna mecbur kalmıştım. Belki de şiirin orijinal hali sadeleştirilirken , yapılan bir hata bizi de etkilemiş olabilirdi.
Yaklaşık 7 yıldır pek çok radyoda , televizyonda, konserde çalınıp söylenen Aşk mıdır ki isimli bestemizin işte böyle küçük bir hikâyesi vardı. Aşk’ a gelince , bu kelimenin günümüzde ne kadar bayağılaştığı önüne gelenin aşk şiiri yazıp aşk adamı geçindiği bir dönemde bırakında bunu en iyi anlatan bir Sultan’a azıcık da olsa saygımızı gösterip haddimizi bilelim.
GAZEL
Aşk mıdır ki...
Kanuni Sultan Süleyman
[MUHİBBİ] 1495-1566
Aşk mıdır ki Cân ü dil mülkünü yağma eyleyen ?
Aşk mıdır ki sinem içinde gelüp câ eyleyen?
Aşk mıdır ki boynuma takıp belâ zincirini
Gezdürüp mecnunleyin âlemde rüsva eyleyen?
Aşk mıdır ki bi vefa güller elinden giceler
İnledüp bülbülleri tâ subh güya eyleyen?
Aşk mıdır ya eyleyen tiri cefaya can siper
Mihneti derd ü gamı sinemde peyda eyleyen?
Aşk mıdır ki bir keman ebru nigârın yâdına
Ok gibi bu kaddimi büküp benim yâ eyleyen?
Aşk mıdır ki fenni derdi okudup âşıklara
Faslı bâbı sinemin levhinde inşâ eyleyen
Aşk mıdır ki bu ‘muhibbi’ sinesine dağ vurup
Âhır ânın gözleri yaşını derya eyleyen?
Şiiri sadeleştiren : Hilmi Yücebaş