Kısa bir süre önce bir iş için Edirne'nin İpsala ilçesine gittim. Vize problemi olmadığı için oradan da Dedeağaç’a geçtik. Denize nazır kurulmuş eski bir şehir. Şimdi Yunanistan sınırları içinde.
Şehri gezdik, dolaştık. Eski binalar olduğu gibi, yapılmış yeni binalar da var. Yapılan yeni binalardan en yükseği 5 kat. Dedeağaç'ta bir müddet kaldıktan sonra geriye döndük. İpsala'ya Karpuzlu ve Yeni Karpuzlu beldeleri üzerinden Enez'e geldik. Enez'e geldiğimiz yol, yeni yapılmış çok güzel bir yol. Enez gelişmemiş bir kasabamız. Yakın geçmişe kadar askerî bölge idi. Şimdilerde askerî bölge olmaktan çıkartıldı. Umarız Türkiye'nin her il ve ilçesine uğrayan gelişmelere Enez de ayak uydurur ve kalkınır.
Enez, oldukça eski bir yerleşim yeri. Enez Kalesi'nin girişinde açıklamalar var. Bilenler biliyor. Enez Kalesi de denize karşı kurulmuş çok geniş bir alan. İçinde küçük bir de tarihî Ayasofya Camii var. Yıkılmış. Önünde 'Tamir edilecektir' diye tabelâlar var. İnşaallah o tarihî eser tekrar canlanır. Dönerken İstanbul'a yaklaştığımız zaman, güzelim camiler ve minarelerin yerini yüksek yüksek acaip isimli binalar aldığına şahit olduk. O güzelim cami ve minare silüeti kaybolmuş, gitmiş.
Hem mimarî hem de görünüm bakımından iyi değil. Tabiî ben bir mimar ya da mühendis değilim. Şehir planlayıcısı hiç değilim. Ancak görünen bir gerçek var. Büyük binalarla İstanbul harab edilmiş.
Eve döndükten sonra kütüphanemdeki kitapları taradım, araştırma yapmaya çalıştım.
Keşke meslekî kuruluşları siyasî propaganda yapmak yerine şehrin güzelleşmesi ile ilgilenseler. İşin bir de fetva yönü var. Ben fetva verecek makamda da değilim. O yönü için Diyanet gereken açıklamayı yapabilir.
Hz. Peygamber Efendimiz (asm) sanki bugünleri görmüş gibi bakınız ne buyurmuş: Dikkat ediniz, gün gelecek insanlar yüksek bina yapmakta birbirleri ile yarış edecekler.
Kıyamet alâmetleri; sorulduğunda da; “Binalar yükselip heva ve hevese uyulduğunda binalar ve zinalar çoğaldığında." (Buhari, Fiten, 25)
Bir hadise burada yer verelim:
Hz. Enes (ra) rivayet ediyor: Birgün Resulullah Efendimizle (asm) birlikte bir gezintiye çıktık. Etraftaki binalara rağmen daha yüksek olduğu için binalar arasında sivrilen bir kubbe görmüştü. Resulullah (asm); ”Bu da ne?” diye sormuştu?
Ensardan falan zata ait bir binadır cevabı verildi. Peygamber Efendimiz (asm) sükût buyurdular. Ancak binaya karşı içten hoşnut olmadığı anlaşılıyordu. Bir müddet sonra binanın sahibi geldi. Hz. Peygamber Efendimiz (asm) ve oradaki cemaata selâm verdi. Resulullah Efendimiz (asm) gözünü çevirdi. Selâmını almadı. Tekrar, tekrar selâm verdi ise de aynı şekilde selâmı Resulullah Efendimiz (asm) almadı.
Adam anladı ki, Resulullah (asm) Efendimiz kendisine kırgındır. Durumu arkadaşlarına açarak “Allah'a yemin olsun ki, peygamberin bakışını iyi bulmuyorum. Hakkımda ne olup bittiğini de bilmiyorum dedi. Arkadaşları kendisine; “Peygamberimiz gezinirken senin yüksek kubbeli binanı gördü ve bu kimin dedi. Sana ait olduğunu söyledik. O sahabi arkadaşlarından bu bilgiyi aldıktan sonra binasını tamamen yıktı, yerle bir etti. Birgün yine Resulullah Efendimiz (asm) gezintiye çıkmıştı. Kubbeyi yerinde göremeyince yanındaki ashaba sordu: “Kubbe ne oldu?” diye. Kubbe sahibine olup bitenler haber verilince binayı tamamı ile yıktı ya Resulellah denildi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm), “Bilin ki, zarurî olmayan her bina sahibine bir vebaldir” buyurdu. (Ebu Davud edep 169 (5273) )
Daha fazlasını okuyucu kardeşlerimin ferasetlerine ve takdirlerine bırakıyorum. Mevlâya emanet olunuz.