Cami, çeşme, mezar, geleneksel el sanatlarımızda vb. yerlerde sık sık bu üç çiçekle karşılaşabiliyoruz. İçinde olduğumuz bahar mevsiminde özellikle Emirgan’da, Gülhane Parkında farklı renklerde laleleri görürüz.
Kimi gözler var ki onlara sadece bir çiçek nazarıyla bakıp yanından geçiyor. Kimi gözler de vardır ki her laleye baktıkça tıpkı lale gibi özünde saklı derin manaları tefekkür ediyor.
Tek sap ve tek bir çiçek olan lalenin ebced hesabıyla hesaplandığında sayı değeri altmışaltı ediyor ve bu da Allah’ı Onun birliğini ve güzelliğini sembolize edip ve Elhamdülillaha denk geliyor.
Altmış yaşına yakın bir dostum vardı ne zaman bir çiçek görse, “Bunlar Yaratanımın yarattığı dilsiz varlıklar” diye, “Elhamdülillah” der ve o coşkuyla hamd ederdi.
Çiçekler her ne kadar görünüşte dilsiz varlıklar olsalar da taşıdığı sanatın, rengin, desenin, süslerin güzelliğin dilleriyle rabbimizin güzel isimlerini anlatırlar. Motiflerin özlerinde deruni bir aşkı sezdirip işaret ediyorlar. Lalenin gerçek rengi kırmızıdır. Tıpkı çocukluğumda tarlaların içinde gördüğüm yeşil başakların arasında açan kırmızı tarla laleleri gibi. Kırmızı yapraklarını ayırdığım zaman içinde bir karanlığın gizlendiğini görürdüm. İşte o siyah tomurcuklar tasavvufta bağrı yanık lale olarak değerlendiriliyor. Allah’a duyduğu deruni aşkı karşısında erimesi ve bu aşkın nuruyla kül olmas ıve ona layık olması…
Annesi çocuğuna Allah’ın Cemil ismini fark ettiren gül çiçeğini koklatarak “Yavrucuğum gül kokusu seni birini hatırlattı mı?” diye, sorar. Cevap olarak çocuk da “Evet anneciğim gülün kokusu, tüm Müslümanlar gibi bize de peygamberimiz Hz. Muhammed’i hatırlatıyor.”
Evet, 7’den 77’ye her kesime gül çiçeği değince ilk akla gelen kişi tabii ki de Kâinatın Efendisi Peygamberimiz (asm) geliyor. Bir rivayete göre Hz. Aişe validemiz şöyle buyurmuştur: “Resulüllah Efendimiz; insanların en güzel yüzlüsü en nurlu tenlisi idi. Onu vasfedip anlatanlardan hiç biri, onun mübarek yüzünü ayın on dördüne benzeterek anlatmaktan kendini alamamıştır. Onun mübarek teri alnında inci taneleri gibi tomurcuklanır miski ezferden daha güzel kokardı.”
Peygamberimizle özdeşleşen gülü gördükçe Hz. Muhammed’i (asm) hatırlar ona salavat getiririz. Karanfil çiçeği ise ilim, takva, ihlas, fedakârlık, şefkat ve kahramanlık gibi yüksek ahlaki değerlere sahip olan Hz. Ali’yi temsil etmektedir.
Lale, gül, karanfil ve daha niceleri bizi kokularıyla, renkleriyle hayran bırakan çiçeklerin güzellikleri Allah’ın Cemil isminden kaynaklanıyorlar. Çiçeklerin güzelliği onlara ait değildir. Günün birinde lale de, gül de, karanfil de kısacası tüm çiçekler de solmaya, ölmeye mahkumdurlar. Biz sadece onları görür ve koklarız. Bu güzelliğin Allah’ın Cemil isminin zayıf bir gölgesi olduğunu bilmektir. Ölen, solan çiçekler hayallerde, hafızalarda, Levh-i mahfuzda ve Allah’ın kudret dairesinden, ilim dairesinde geçip muhafaza oluyorlar…
Son olarak Üstadın şu sözleriyle noktalamak istiyorum: “İşte ey gafil! Şu kâinatın yüzüne bak ki, birbiri içinde hadsiz mektubat ı Samedaniye hükmünde olan sahaif i mevcudat ve herbir mektup üstünde hadsiz sikke i tevhid mühürleriyle temhir edilmiş bütün bu mühürlerin şehadetlerini kim tekzip edebilir? Hangi kuvvet onları susturabilir? Kalp kulağıyla hangisini dinlesen “Eşhedüenla ilahe illallah” dediğini işitirsin…”