Dört mevsimi yaşayan bir ülkede yaşıyoruz. Mevsimlerin geçişinde hem psikolojik hem de bedensel etkilerini olumlu ya da olumsuz yönlerini sıklıkla görebiliyoruz. Bu da insanın sosyal yaşantısını farklı nazarlara çevirebiliyor.
İnsanı gaflete ve tembelliğe atan yaz mevsimi kendini göstermeye başladı bile.
Said Nursi hazretleri Emirdağ Lahikası’nda yaz mevsimi hakkında dile getirdiği şu cümleleri hatırlayalım: “Bu yaz mevsimi gaflet zamanı ve derdi maişet meşgalesi hengamı ve şuhuru selasenin çok sevaplı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silahla değil diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle gayet kuvvetli bir metanet ve vazifeyi nuriyeyi kudsiyede bir sebat olmazsa Risale-i Nurun zararına bir atalet bir fütur ve tevakkuf başlar.’’
Yaz mevsimi insanın bakış açısını farklı ufuklara götüren bir mevsim. Her yönü ile nefsi kendi içine hapsediyor ve adeta ruhları sersemleştiriyor. Zihinleri, duyguları, akılları ve bedenleri bir derece küllendiriyor ve acımasız çılgın rüzgarların ellerinde savrulup bir bir yok ediyor. Yüzlerce günah insana taaruzda bulunuyor.
Yaz mevsiminin dili olsaydı acaba bizden ayrıldığı zaman bizim hakkımızdaki düşünceleri ne olurdu? Bizden razı mı yoksa şikâyetçi mi olurdu?
Şikâyetinde bulunduğumuz kavurucu sıcaklığına rağmen bizden bir tebessüm bir sıcaklık hissetmiş mi?
Neyse bu hamur çok su alır diyerekten yaz mevsiminin düşünceleri şimdilik bir tarafta dursun.
Yaz mevsimi çabuk geldiği gibi çabuk da gidecek yerine yeni mevsimlerin geçişine ve hülyalara sezgilere ve haleti ruhiyelere bırakacak. Vazifeyi asliyesi devam edene kadar yeniden konuk olacak. Yaz mevsimi böyle. Kim bilir benim ya da belki senin ya da belki başka birinin ömür satırlarında yazılan habersiz sessiz aniden gelen son ‘yaz’ı olabilir. Kim bilir?