İktisat Risalesinin beşinci nüktesinde bir ezberimiz daha bozulur.
Zahiren bakıldığında en fazla lezzet alanların çeşitli yemek yiyen zengin ve padişahların olduğunu düşünürüz. Avam ve fakirlerin en fazla lezzet alanlar olduğunu öğrenmek çoğumuzu şaşırtacaktır. İnanması zor gelse de bu hakikati hepimiz tecrübe etmişizdir. İftar anını düşünelim. Bir yudum su, bir parça ekmek ne kadar lezzetli değil mi? Neden böyle lezzetli gelir? Çünkü açlık nimetini yaşamışızdır. 16-17 saat açlık çeken biri için her nimet lezzetli ve kıymetlidir. Maddi şart olan açlığın yanında manevi şart olan iktisat varsa yani israf yoksa o nimetin afiyeti hadsizdir.
Çoğu kişi zahire baktığı için iktisat hısset ile karıştırılır. Zira sureten bir benzerlik vardır. Üstadımızın buna cevabı çok nettir: “Hâşâ… İktisat, izzet ve cömertliktir. Hısset ve zillet, ehl-i israf ve tebzirin zahirî merdane keyfiyetlerinin içyüzüdür.”1
İsraf edenlerin anlık ve şeklen cömertlik gibi görünen harcamalarının sonunda zillete düşmeye sebeptir. Bu hakikati Üstadımız bizzat yaşadığı bir hatırayı nazarak vererek ispatlar.
Bir talebesinin hediye kabul etmemesine rağmen getirdiği 3.2 kg balı talebeleri için kabul eder. Bu kabulde yanında bulunan talebelerine yedirmek, getiren kişisin de sevap kazanması, talebelerinin şaban ve ramazanda 30-40 gün yiyerek tatlısız kalmamaları amacı vardır. Bu üç talebesi üç gecede birbirlerine ikram ederek 3.2 kg balı bitirmeleri karşısında Üstadın: “Sizi, otuz kırk gün o bal ile tatlandıracaktım. Siz, otuz günü üçe indirdiniz. Âfiyet olsun.”2 ifadesi manidârdır.
Üstadın şefkatli yüreği elbetteki talebelerini balsız kalmalarına razı olmaz. Bir okka balını (1.282 kg) bütün şaban ve ramazanda her gün büyükçe bir çay kaşığı ile talebeleriyle birlikte yerler. Yani, kişi başı günlük 353 gram’dan 5,3 grama düşülmesine rağmen tatlısız kalmadan kemali afiyetle her gün bal yenilmiş olur.
Bu vakıanın analizini yapan üstadımız üç günlük tüketimin dışarıdan bakıldığında civanmertlik, kendisinin durumunun ise hısset olarak telâkki edilmeye müsait olduğunu nazara vermiştir. Ancak önemli olan hakikat penceresinden bakmaktır.
Hısset görüntüsünün arkasında önemli üç netice vardır. İlki izzetini muhafazadır. Bal için şerefinden, değerinden ödün vermek zorunda kalınmaz. İkincisi büyük bir berekettir. Düz bir mantıkla anlayacağımız günlük 5.3 gramın yetmesi tecelli eden bereketin büyüklüğünü gösterir. Son olarak da yüksek bir sevaba vesile olmasıdır. Şaban ve ramazan ayına denk gelmesi normalde elde edilenden yüzlerce, binlerce kat sevap kazanmaya vesiledir.
Madalyonun öbür yüzüne bakıldığında zahiren civanmertlik olarak görülen ancak hakikatte israf olan üç günde bal yemenin de vahim neticesini Üstadımız şöyle ihbar eder: “Eğer vazgeçilmese idi, bir dilencilik ve gayrın eline tama’kârane ve muntazırane bakmak gibi hıssetten çok aşağı bir haleti netice verir idi.”3
Mezkûr tablo hiçbir Müslümana hususan nurculara yakışmayan bir halettir. “Nastan istiğna” en temel hayat düsturlarımızdan biri olması gerekirken başkasının eline bakmak kabullenilmemesi gereken bir halettir. Bu hale düşen bir insanın hizmet yapması da beklenemez.
O halde mezkûr vakıa’dan ibret alarak izzetimizi, şerefimizi tehlikeye sokacak israftan, riyadan içtinap etmeliyiz. Müslümana hususan nurculara iktisat ve kanaat yakışır vesselâm…
Dipnotlar:
1-2-3-Lem’alar, s.255.