Taksim kanlı patlamasının hemen peşinden Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın “Türkiye eski Türkiye değil, her yönüyle, kalkınma, güvenlik, huzur yönünde istikrarı sağlamış” diye hâlâ siyasete malzeme yapılmaya yeltenmesi, basit polemiklerle sakil bir biçimde siyasete âlet edilmesi her haliyle sırıttı.

Ne var ki bununla kalınmadı; saldırıdan sonra 15 Temmuz’un arkasında ABD’yi adres gösteren İçişleri Bakanı, “Terör bölgelerini besleyen ve oradan Türkiye’nin huzurunu bozmaya çalışanlara, senatolarından para gönderen bir devletle müttefikliğimiz elbette tartışılmalıdır; Amerikan Büyükelçiliği’nin taziye dilemesini kabul etmiyoruz, reddediyoruz” tepkisini gösterdi. 

Bir diğeri Bahçeli “Suriye ve Irak’taki terörist kamplarda eğitilip terör için canlı ceset gibi Türkiye’ye sızdırılan canilere hedef listesi verip kalabalık stratejik mahallere gönderen hiçbir ülke dost, dürüst ve müttefik değildir” çıkışıyla ABD’nin“sahte ve samimiyetsizliği”ni açıklaması oldu.

İlginç olan, Bakan’dan ve hükûmet ortağından ABD’ye bu denli bariz suçlamalar yapılırken Cumhurbaşkanı’nın Amerikan Başkanı Biden’la Bali’de el sıkışıp dostluk gösterisinde bulunması; başbaşa görüşmede Amerikalıların Türkiye’yi F-35 uçakları programından çıkarmalarına karşı hiç olmazsa F-16’ları satışı talebini iletmesiydi. Başsağlığında bulunan ülkelerin bayraklarıyla birlikte Amerikan Bayrağını paylaşıp şükranlarını sunmasıydı. 

Özetle, AKP iktidarında “BOP’un eşbaşkanlığı” görevini üstelenen Ankara’dakilerin “stratejik müttefik” - “model ortak” perdesinde Müslüman komşu Suriye ve Ortadoğu’daki Amerikan ve küresel emperyallerin işgal projelerine tam desteği yine karambola getirilmiş...

VAZİYET: Vahim çelişkili zikzaklarla… 

Vaziyet şu ki son on yıldır Ankara’dakiler küresel emperyal ecnebilerin “işgal ve sömürü projeleri”ne ortam oluşturan ve aslında “Amerikan projesi” olan “Suriye politikası”nı sürdürüyor. 

Son saldırı üzerine bir Bakan açıkça “ABD’ye terörist destekçisi” derken, ABD’nin elli bin TIR dolusu silâh ve mühimmatla silâhlandırıp 100 bin militanına ordu oluşturduğu bölgedeki işbirlikçisi PYD/YPG örgütünü koruma amaçlı Amerikan askerleriyle Türk askeri ortak devriye geziyor.

Anlaşılan, baştan beri bile bile Şam’ın dışlanmasıyla, Bush’un Dışişleri Bakanı Rice’nin ifşaatıyla Fas’tan Afganistan’a 22 İslâm ülkesini bölüp parçalama hedefli “büyük Ortadoğu projesinin (BOP)” Birinci Dünya Savaşı’nda kurdurulan İsrail hesâbına Ortadoğu’daki Müslüman ülkeleri taksim eden İngiliz-Fransız mâmulü “Sykes-Picot anlaşması”nın ve Bediüzzaman’ın “Âlem-i İslâma bir suikast” olarak tanımladığı “gaddarâne Sevr Muâhedesi”nin menhus maksadına hizmet ediliyor. 

Kısacası, sergilenen vahim ve çarpık çelişkili “baş döndüren zikzaklar”la zahirde “Ey Amerika!”, “işgal ve terör devleti Ey İsrail!” diye veryansın edilirken, gerçekte ABD ile emperyal ecnebilerin Türkiye ve bölge üzerindeki tefrika ve ifsad projelerine, müdahalelerine zemin hazırlanıyor.

Ve “siyasette lâfız mânânın zıddıdır” hakikatiyle hâlâ “yerlilik” ve “millilik” iddiasıyla kamuoyunu yanıltan siyasi oyunlar sahneleniyor…

SÖZÜN ÖZÜ:  “Muhakeme-i akliyeyi kapatabilir”

“Tehditlerle, korkularla, hîlelerle efkâr-ı âmmeyi (kamuoyunu) başka bir mecrâya çevirtmek mümkün olur. Muhakeme-i akliyeyi (akli düşünüp doğru hüküm verme irâdesi) az bir zamanda kapatabilir.” Bediüzzaman, (İşârâtü’l-İ’câz, 163-164)