"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

31 Mart’ta irtica özellikle ön plana çıkarılmıştır

02 Şubat 2021, Salı 01:02
Siirt Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Abdulnasır Yiner: “31 Mart Olayı meydana gelişinden günümüze kadar gelen sunumunda ‘irtica’ kavramı ön plana çıkmış (çıkarılmış)tır. Yani yeni rejime Meşrûtiyet’e karşı bir kalkışma olarak takdim edilmiştir. Maalesef bu hadise sonraki yıllarda da dindar insanları yargılamak ve dindarlar üzerinde çeşitli ithamlar için kullanılmıştır.”

PANEL - 2: Risale-i Nur Enstitüsü

( Dünden Devam )

“Şeriat böyle istenmez”

Dinî çevrelerle 31 Mart arasındaki ilişkiye de değinen Yıldız, dini çevrelerin kurumsal nitelikte ayaklanmaya hiçbir şekilde destek vermediklerini söyledi. Volkan, Beyan’ül-Hak, Sırat-ı Müstakim gibi neşir organlarında meşrûtiyet karşıtı bir yazıya rastlamadıklarını, ulemanın da çoğunlukla meşrûtiyeti benimsediklerini ifade etti. İstibdat rejimlerinin kapatma rejimleri olduğunun altını çizen Ahmet Yıldız konuşmasını şöyle tamamladı: “İstibdat rejimleri kapatma rejimleridir. Bunu çeşitli şekillerde görmek mümkündür. Abdülhamid’in Bediüzzaman’a uyguladığı kapatma tımarhane ve hapishanedir. 31 Mart üzerinden İttihadçıların Bediüzzaman’a uyguladıkları kapatma rejimi hapishanedir. Bediüzzaman bu ikisini de musîbet mektebi olarak değerlendirmiş ve buradan Divan-ı Harb-i Örfi’de yaptığı savunma üzerinden aslında nasıl bir siyaset okumasına sahip olduğunu, modernleşmenin Müslüman toplumlarına taşıdığı problemleri nasıl değerlendirdiğini, ortaya çıkan krizi nasıl yönetebildiğini ve bu krizin Müslümanlara, İslâm’a sordurduğu sorulara ya da meydan okumalara nasıl pozitif bir karşılık üretebildiğini görüyoruz… Bu çok önemlidir. Çünkü biz bir arayış dönemi içerisindeyiz. Modernleşmenin İslâmla ve Müslüman toplumlarla etkileşim sürecinde, istibdatı reddeden, Müslümanların birer özne haline gelebildiği; ataletin, tembelliğin, ümitsizliğin ve bezginliğin ortadan kaldırılarak faal bir Müslüman ferdinin ortaya çıkması açısından Bediüzzaman’ın 31 Martçıları değerlendirme biçimi ve onların taleplerini ele alma biçimi, siyasî pozisyonun eksilerini ve artılarını tartma biçiminin son derece önemli olduğunu görüyoruz. 

Son olarak şunu ifade edeyim. Güçlü olan, o gücü meşrûlaştırabilecek bir siyasal söylem üretiyor. İttihad ve Terakki 31 Mart üzerinden irtica kavramını ders kitaplarına koyacak şekilde üretiyor ve buradan nemalanıyor. Bu kavram daha sonra inkılâpçılar ve mürteciler kavramlaştırmasıyla karşımıza çıkacaktır. 

31 Mart eğer Şeriatı talep ediyorsa, Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu önemli noktalardan birisi “şeriat böyle istenmez” yaklaşımıdır. Amaç araç uyumu açısından son derece önemli bir noktaya temas ediyor Bediüzzaman. Şeyh Selim, Şeyh Said ayaklanmalarına da destek vermeyişi bununla ilgilidir. Bediüzzaman hukuku, meşrûiyeti, legaliteyi her zaman temel alan; olağanüstülüğün hukuk düzenini ortadan kaldıran, keyfiliği yaygınlaştıran, zulmü normalleştiren tesirlerinden sakınabilmek için her zaman bu çerçeveye sadık kalmıştır. Partizanlıktan ve pozisyonellikten uzak kalmıştır. İslâm’ın araçsallaştırılmasına karşı çıkmıştır. Bunu ayaklananlara da, mahkemede de söylemiştir. O hakkın hatırını her şeyin üzerinde tutan anlayışını her zeminde dile getirmiştir. Bediüzzaman siyasete, siyasî olaylara ve hayata da kendi değerleri üzerinden bakıyor, hiçbir zaman bu ilkeleri eğip bükmüyor. Sonuç olarak Divan-ı Har-i Örfi üzerinden baktığımızda Bediüzzaman’ın nasıl bir demokratik anlayışa sahip olduğunu, meşveret-i meşrûa anlayışının nelere dayandığını, onun hukuk, meşrûiyet, rıza, adalet kavramlarına ne kadar önem verdiğini görüyoruz. 31 Mart’ın sordurduğu sorulara Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb-i Örfi’si üzerinden baktığımızda o dönemdeki meşrûiyet arayışlarına, siyaseti algılama biçimine, fırkalaşma tarzına, Müslümanların siyasetle kurduğu siyasetle ilişkinin yansımalarına baktığımızda, o zaman meşrûtiyet-i meşrûa olarak ifadesini bulan, bugün İslâmî zeminde bir demokratik anlayışın ilkesel olarak inşa edilmiş adımlarını görüyoruz. ”

Din adına Meşrûtiyete sahip çıkmak

Panelin konuşmacılarından Siirt Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Abdulnasır Yiner, konuşmasında 31 Mart öncesi Bediüzzaman’ın faaliyetlerinden bahsetti ve Bediüzzaman Said Nursî ile birlikte dönemin ulemasının 31 Mart olayına yaklaşımını ele aldı. Bediüzzaman’ın Osmanlı’nın en buhranlı döneminde İstanbul’a geldiğini, Doğu’da bir üniversite açmak gayesiyle bir çok faaliyette bulunduğunu belirten Yiner, bu girişimlerinin sonuçsuz kaldığını söyledi. O dönemde Meşrûtiyet tartışmalarına da katılan Bediüzzaman’ın din adına Meşrûtiyete sahip çıkmasının ve tek kişilik yönetim biçimlerinin İslâm’a uygun olmadığını söylemesinin önemli olduğunu ifade eden Yiner, ilân edilen Meşrûtiyet’in 31 Mart hadisesi ile ortadan kalktığını ifade etti. 

31 Mart olayı sonrasında kurulan sıkıyönetim mahkemesinde adalet mekanizmasının tam olarak işlediğini söylemenin mümkün olmadığını ifade eden Yiner, 31 Mart Olayı’nın irticaî bir olay olmadığının altını çizdi. 

“Her ne kadar olay günümüze kadar aydınlatılamamışsa, gerçek müsebbipleri ortaya çıkarılamadıysa da geçmişe göre çok daha fazla bilgilere sahibiz. Olayın meydana gelişinde alaylıların komutanlarını dinlemeyip isyan etmelerinde; kısa sürede çok önemli miktarda alaylı zabitin kadro dışına çıkarılması; medrese öğrencilerinin katılımında durumlarıyla ilgili belirsizlik, sınava tabi tutulacakları ve kazanamayacaklarının askere alınacakları; Hasan Fehmi Beyin katlinin muhalefetin susturulması olarak algılanması gibi hususlar etkili olmuştur.” diyen Abdulnasır Yiner, Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb-i Örfi’de 31 Mart’ın sebepleri ile ilgili ortaya koyduğu tesbitlerin günümüz bilimsel araştırmalarla ortaya konulan sebeplerle örtüştüğünü ifade etti.  

Aralarında Bediüzzaman Said Nursî olmak üzere çok sayıda âlim ve din adamı özellikle askerleri sükûnete, subaylarının emirlerini dinlemeye, Meşrûtiyetin İslâm’a ve şeriata uygunluğuna vurgu yaparak Meşrûtiyet’e sahip çıkmaya dâvet etmişlerdir.”

İrtica kavramını kullandılar

Yiner şunları söyledi: “31 Mart Olayı meydana gelişinden günümüze kadar gelen sunumunda “irtica” kavramı ön plana çıkmış (çıkarılmış)tır. Yani yeni rejime Meşrûtiyet’e karşı bir kalkışma olarak takdim edilmiştir. Olayı çıkaranlar, müsebbipler olarak da; Derviş Vahdeti, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti, Medrese talebeleri ve dolayısıyla ulema sınıfı vs. gösterilmiştir. Ancak, itham edilen kişi veya kişilerin hem 31 Mart Olayı öncesinde hem de meydana geldiği ilk günlerdeki yazı ve tavırlarına bakıldığında “irtica” yani “meşrûtiyet”e karşı bir kalkışma olarak çıkarımda bulunmak mümkün değildir. Maalesef bu hadise sonraki yıllarda da dindar insanları yargılamak ve dindarlar üzerinde çeşitli ithamlar için kullanılacaktır.

DEVAMI YARIN

Okunma Sayısı: 4124
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Türeli

    2.2.2021 04:18:10

    Programda emeği geçen herkesten Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı