"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devlet cemaatlerden, cemaatler devletten elini çekmeli

05 Kasım 2020, Perşembe
EURONUR TV’DE DÜZENLENEN ONLİNE PANELDE CEMAAT, TARİKAT, DEVLET VE SİYASET İLİŞKİLERİ DEĞERLENDİRİLDİ. CENK ÇALIK’IN MODERATÖRLÜĞÜNDE GERÇEKLEŞEN VE GENEL YAYIN YÖNETMENİMİZ KÂZIM GÜLEÇYÜZ İLE YAZARLARIMIZ SÜLEYMAN KÖSMENE VE HASAN GÜNEŞ’İN KATILDIĞI PANELDE “DEVLET DEMOKRATİKLEŞMELİ, CEMAATLER ASLî HİZMETLERİNE YOĞUNLAŞMALI” MESAJI VERİLDİ. Panel konuşmalarını şu linkten izleyebilirsiniz: https://www.yeniasya.com.tr/video/risale-i-nur-penceresinden-cemaatler-ve-tarikatler_529777

EURONUR TV- ONLINE PANEL - 1

Son zamanlarda cemaat ve tarikatların menfi olaylarla gündeme gelmesi ekseninde ‘Risale-i Nur penceresinden cemaatler ve tarikatlar’ başlıklı panel düzenlendi.

Euronur TV’de online olarak düzenlenen panelde Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Kâzım Güleçyüz, “Devletin cemaatlerden elini çekmesi gerekiyor, demokratikleşmesi gerekiyor, cemaatlerin de devlete olan yaklaşımları “gölge etme başka ihsan istemem” ekseninde olmalı. Cemaatler hiçbir şekilde ticarileşmemeli, siyasileşmemeli Cemaat olgusunu dünyevî kriterlere hapsedemeyiz. Cemaat amamen ihlâs ve Allah rızası ekseninde maddî ölçü ve kalıplara asla sığdırılamayacak bir beraberliktir. Bütün cemaatlerin bu olup bitenlerden ders çıkartması lâzım” dedi.


Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz

Gazetemiz yazarlarından eğitimci ilahiyatçı Süleyman Kösmene, “Cemaatleşmek, bir araya gelmek, birlik beraberlik içinde olmak, Kur’ân’ın emirleri içerisinde yer alır. Tarikat yoldur zaten. Allah’a ulaşan yollardır. Cemaatler de Kur’ânî tefekkür üzerine kurulmuş manevi oluşumlardır. Suç örgütü olarak görülmemelidir” derken, gazetemiz araştırmacı yazarı Hasan Güneş insanın içtimaî yönüne vurgu yaparak, “İnsan sosyal, içtimaî bir varlıktır. Öğrenmeye, bir araya gelmeye, tekâmül etmeye muhtaç olan, farklı meşreb ve karekterlerde yaratılmış bir varlıktır. Tarikat ve cemaatler bin yıldır bu milletin, bu devletin, bu halkın bir parçasıdır. Her yönüyle bunlar toplumla beraber olmuşlar” dedi.


Gazetemiz yazarlarından eğitimci ilahiyatçı Süleyman Kösmene

Programda Kâzım Güleçyüz, cemaat ve tarikatların devletle olan ilişkisini yorumlayarak, cemaat ve tarikatların menfi şekilde anılmasının sebeplerini anlattı. “Cemaat ve karikatlar devlete nasıl bakmalı? Devletten bakıldığında da cemaat ve tarikatlar nasıl gözüküyor?” sorularını Risale-i Nur penceresiyle açıklayan Güleçyüz, öncelikle cemaat ve tarikatları birbirinden ayırmak gerektiğini söyleyerek, tarikatların Asr-ı Saadete, başta Hz. Ali olmak üzere Sahabelere uzanan köklü oluşumlar olduğunu vurguladı. 


Gazetemiz araştırmacı yazarı Hasan Güneş

Güleçyüz, tarihte Müslüman idarecilerin olduğu dönemlerde zaman zaman gerilimler yaşandığını, bir kısım hükümdarların, tarikat şeyhlerinin müritlerinin fazlalığından endişe edip, onları tehdit olarak algıladıklarını ve bu sebepten ötürü gerilimler yaşandığını aktardı.

Günümüzde devlet cemaat ilişkileri açısından Cumhuriyet dönemine odaklanmak gerektiğini belirten Güleçyüz şu şekilde konuştu, “Cumhuriyet döneminde Üstadın ifadesiyle istibdad-ı mutlak rejiminin yürürlüğe girmesiyle birlikte ve bu rejimin laikliği dinsizlik, din karşıtlığı olarak yorumlamasıyla birlikte dinî hayatın dinamiklerini oluşturan tarikatlara karşı (tarikatlarda son dönemde yozlaşmalar da vardı) cumhuriyet adı altındaki o istibdat yönetimi bunun çözümü olarak tarikatları külliyen yok etmek, tekkeleri kapatmak gibi bir yol tercih etmiş” dedi.

Sosyal oluşumların emir komutayla tanzim edilemeyeceğini ifade eden Güleçyüz, “Kapattım dediğiniz zaman bunlar yeraltına iner, yeraltında faaliyetlerine devam eder. 

Cemaatlere karşı ikiyüzlü politika izlenmiş

Bir taraftan cemaat ve tarikatların kökü kazınmalıdır anlayışı hâkimken, öbür taraftan da pazarlıkla bunların bir kısmını kendi yanlarına çekip, manipüle ederek ikiyüzlü bir politikayla günümüze gelindiğini vurgulayan Güleçyüz, “Tarikatları kapattık demişler, ama bir taraftan da el altından esas kendileri için tehdit olarak gördükleri sosyal oluşumlara karşı ve modern zamanın ortaya çıkardığı cemaat birlikteliklerine karşı birtakım tarikatları kendi kontrolleri altında desteklemişler, ta ki cemaatlerin önünü kessinler. İnsanların cemaatlere yönelmesine engel olsunlar. Böyle bir ikiyüzlü politikayla bugünlere gelinmiş. Bir taraftan bakıyorsunuz, cemaat ve tarikatlar kökü kazınmalıdır diyen bir anlayış var. Öbür taraftan da pazarlıklarla bunların bir kısmını kendi yanlarına çekerek kendi istedikleri istikamette kullanıp yönlendirerek manipüle etme politikaları izlenmiş” diye konuştu.

Başta Üstad Bediüzzaman Said Nursî olmak üzere Nur Talebelerine yapılan baskıların tarihin kayıtlarında mevcut olduğunu söyleyen Güleçyüz, “Üstad Bediüzzaman Risale-i Nurlar’ı yazmaya başladıktan bu tarafa 1935’te Eskişehir, 1943’de Denizli, 1948 1949’da Afyon hapislerinde tutuklu olarak yargılanmış. Sonraki dönemlerde de özellikle 27 Mayıs, 12 Mart dönemlerinde yoğunlaşan, 12 Eylül döneminde bir miktar devam eden Nurculuk dâvâlarıyla gene Nur Talebelerinin üzerine gidilmiş” dedi.

“Risale-i Nur cemaati özellikle modern çağın ortaya çıkardığı, tarikat olmayan, manevî ihtiyaçların doğurduğu, bir taraftan da İlâhî bir tavzifle görevlendirme diyebileceğimiz bir şekilde Üstadın Risale-i Nur’u yazmasıyla ve o eserleri okuyan insanların onun etrafında toplanmasıyla meydana gelen bir hareket” tanımlamasını yapan Güleçyüz, “Özellikle bir kısım tarikatları Risale-i Nur’un önünü kesmek için kullanmaya çalışmış resmî ideoloji. Böyle bir gerilim yaşanıyor. Devletin cemaatlere ve tarikatlara müdahale eden ve onları iç tehdit olarak gören anlayıştan kesinlikle uzaklaşması lâzım. Zaten demokratik bir devlet söz konusu olsa cemaat ve tarikatlar sivil toplumun vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilirler ve saygı görürler. Herhangi bir şekilde devlet onlara müdahale etmez” değerlendirmesini yaptı.

“Devletin cemaatlerle uğraşmaktan, onların içine fitne sokmaktan, onlara baskı yapmaktan vazgeçmesi lâzım. Bu da devletin demokratikleşmesiyle mümkün” diyen Güleçyüz, “Özellikle 50 öncesi tek parti dönemindeki baskılar, ihtilâl dönemindeki baskılar, bir taraftan da el altından yürütülen pazarlıklar. Bunlar cemaat ve devlet ilişkilerini çok sıkıntılı bir mecrada götürmüş, böyle bir sonuç vermiş” dedi.

Cemaatlerin devleti ele geçirmek gibi bir gündemi olmamalı

Cemaat ve tarikatların devletle olan ilişkilerinde kendilerini mesafeli bir konuma yerleştirmeleri gerektiğine değinen Güleçyüz şunları kaydetti, “Devletten yardım almak, destek almak, devlet içerisinde kadrolaşmak, devleti ele geçirmek gibi gündemlerin hiçbir zaman cemaatlerin, tarikatların gündemi olmaması lâzım. Özellikle şu son 5 senedir yaşadığımız süreçte olup bitenler hep bu noktadaki yanlışların biriktirdiği neticelerdir. Bir cemaat niye vardır? Cemaat hizmet alanı ne ise, çıkış noktası, hedefi ne ise ona odaklanması lâzım. O çerçevede faaliyetlerini, hizmetlerini yürütmesi lâzım. Bunun ötesinde başlangıçta belki araç olarak gördüğü şirketler, sonra araç olmaktan çıkıp amaç olmaya doğru yönelirse ve daha da ötesinde devleti ele geçirmek, devlete hâkim olmak gibi bir hedef öne çıkarsa bu cemaati cemaat olmaktan çıkarıyor. Bu da cemaat olayını bitiriyor. Ve buradaki bu kötü örnekler bütün cemaatler üzerinde de menfi etkisini gösterdi. Ve neticede bu sıkıntıları yaşıyor durumuna geldik. Aslında bunun 12 Eylül dönemine uzanan kökleri var. 12 Eylül’le beraber bu politika, strateji hayata geçirilmeye başlandı ve bir kısım cemaatlerin önü açılarak, ticarette yönleri açılarak ticarileştirilmeye çalışıldı. Diğer taraftan da siyasallaştırılmaya çalışıldı. 12 Eylül döneminin siyasî partisi olan, o dönemin ürünü olarak ortaya çıkan ANAP iktidarında bunun ilk denemeleri yapıldı. Ve bir noktaya getirildi, ama daha sonra bilâhare yaşanan hadiseler bu tuzağa düşürülen cemaatlerin ciddî manada itibar kaybettiği hadiseler yaşamasına sebebiyet verdi. Kurdukları finans kurumları üzerinden yıprandılar, başka şeylerden yıprandılar. Ama en ibretli örnekler de bu yaşadığımız 5 yıllık süreçte karşımıza çıktı.” 

Devletin cemaatlerden elini çekmesi, demokratikleşmesi gerekiyor

Üstadın istiğna düsturundan, Zübeyir Gündüzalp’in “Para veren emir de verir” sözünden bahseden Güleçyüz, konuşmasını şöyle tamamladı, “Özet olarak, şunu söylemek lâzım; devletin cemaatlerden elini çekmesi, demokratikleşmesi gerekiyor, cemaatlerin de devlete olan yaklaşımları “gölge etme başka ihsan istemem” ekseninde oluşmalı. Cemaatler hiçbir şekilde ticarileşmemeli, siyasileşmemeli, ilâveten STK’laşmamalı. Sivil toplum örgütü ayrı bir şeydir, cemaat ayrı bir şeydir. Cemaat manevî bir oluşumdur. Sivil toplum örgütleri dernekler, vakıflar; bunların mevzuatı, tüzel kişilikleri vardır. Ama cemaat bir tüzel kişilik değildir. Manevi bir oluşumdur. Tamamen ihlâs ve Allah rızası ekseninde maddî ölçü ve kalıplara asla sığdırılamayacak bir beraberliktir. Cemaat olgusunu dünyevi kriterlere hapsedemeyiz. Bütün cemaatlerin bu olup bitenlerden ders çıkartması lâzım. 28 Şubat’ta da aynı hata işlendi. Bir parti ile kendilerini özdeşleştirdiler cemaatlerin büyük bir ekseriyeti. Neticede o partinin başına gelenlerle birlikte kendileri de çok ciddî sıkıntılar yaşadılar, dinî hayat çok büyük darbe aldı. Şu anda yaşanan süreçte çok daha geniş ölçekte aynı hata tekrarlanıyor. Bir cemaat özelinde tekrarlanıyor, ama benzer davranışları sergileyen diğer cemaatler de aynı tehlikeyle karşı karşıya. Onun işaretleri konuşulmaya başladı. Bunlardan arınmanın, kurtulmanın tek çaresi cemaatin cemaat olarak kalması, ve cemaat olarak varlığına sebebiyet veren, çıkış noktası olan aslî hizmetlerde odaklanarak, manevî hayatı güçlendirme, inançlı ve ahlâklı nesiller yetiştirme hedefinde kalarak o hedefe odaklanarak hizmetlerini o eksende yürütmesi. Bunun dışındaki siyasî, ticarî, dünyevî meşgalelerden uzak durması.” 

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 6156
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sezai MUMCU

    15.11.2020 16:22:35

    1) Cemaat (Arapca kökenli, Türkce) Toplum (Türkce). Cemiyet/Dernek ise medenî ve/ veya kamu hukukunun öngördügü bir tüzel/hükmî kisiliktir. Tüm demokratik Anayasalar bilhassa kendi vatandaslarina toplanma hürriyetini serbest ve izine bagli olmaksizin öngörür. Tüzel kisilerde bu degisebilir. Risale-i Nurlarda Cemiyet herhangibir tüzel kisiligi olmadan herkesce ve resmiyetce de varoldugu kabul edilmis bir TOPLULUKTUR, CEMAATTIR.

  • Sezai MUMCU

    15.11.2020 16:22:26

    2) Aslen tüzel kisilik almasina da bir mani yoktur tarzinda mülahaza edilir. Yani MALUM'un ILAMI. Risalelerde bu müsbet mana cercevesinde gerek cemaat gerekse cemiyet ayni payda olarak görünür, fakat cemaat kelimesi daha ziyade istimal edilir. Ancak CEMIYET hakkinda merhum ve muazzez Üstadimiz Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vurguladigi sudur: Madem HAK ve HUKUKUNU müdafaa etme konusunda (hükmi sahsiyeti haiz olmasi araniyor) ve örf ve adetlere göre biz cemiyet istinadiyla muamele görüyoruz; o halde (hukmî sahsiyeti haiz) Cemiyetiz (olabiliriz, olmamizda bir beis yoktur) diye anlasilmalidir ki; yine müsbet dairede kaliniyor!

  • Ali

    5.11.2020 12:25:24

    Cemaat bir tüzel kişilik değildir ama manevi tüzel kişiliktir.Kuralları sorumlulukları olmalı. Kendimiz de; o büyük ateşi tutuşturan; cemaat örgüt çıngısından uzak tutmalyız.En yakın biz görünmeyelim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı