"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İttihad-ı İslam manen kudsi bir saraydır

04 Ocak 2024, Perşembe
Yeni Asya Gazetesi Mersin Temsilciliğimizin düzenlediği “İttihad-ı İslam” panelinde konuşan yazarımız Latif Salihoğlu, “İslâm Birliğini ifade eden ‘İttihad-ı İslâm’, Münazarat’ta ifade edildiği üzere, bir ‘kasr-ı muallâ’dır. Yani, mânen yüce, ulvî, kudsî bir saraydır.” dedi.

Yeni Asya Gazetesi Mersin Temsilciliği tarafından Mersin Yeni Asya dernek binası salonunda “İttihad-ı İslam ve İttihad-ı İslam’ın gerçekleştirilmesi” konulu panel düzenlendi.

Panele, araştırmacı-yazar Latif Salihoğlu, Dr. Ömer Ergün ve ilahiyatçı-yazar Şemsettin Çakır konuşmacı olarak katıldılar. Moderatörlüğünü Dr. Ömer Ergün’ün yaptığı panelde, Salihoğlu, “İttihad-ı İslâm Yahut Kasr-ı Mualla” konulu bir sunum yaparken, Dr. Ergün, “İttihad-ı İslam’ın Ön Şartı: Hür, Denetlenebilir, Demokratik Cumhuriyet” konulu bir sunum gerçekleştirdi. İlahiyatçı Çakır ise, “İslami Kaynaklarda İttihad-ı İslam” üzerine konuştu.

Paneli çevre illerden gelen misafirler ve Mersin’deki STK’lardan gelen bürokratların katılımıyla gerçekleştirildi.

Geçen Pazar günü gerçekleştirilen ve Euronurtv üzerinden canlı yayınlanan panelin açış konuşmasını Yeni Asya Medya A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik yaptı. Atik, “İttihad-ı İslam’ın Bediüzzaman’ın gaye-yi hayallerinden biri olduğunu ve bugünkü İslam alemininde problemlerinin başında geldiğini, dolayısıyla böyle bir konunun seçilmiş olmasını ve bilimsel anlamda ortaya konulmasını şahsım ve camiam açısından çok önemli buluyorum” dedi.

İTTİHAD-I İSLÂM YAHUT KASR-I MUALLA

İlk konuşmacı araştırmacı-yazar Latif Salihoğlu, İslâm birliğini ifade eden “İttihad-ı İslâm”ın, Bediüzzaman’ın Münazarat isimli eserde bir “kasr-ı muallâ” olarak ifade edildiğini, mânen yüce, ulvî, kudsî bir saray olduğunu belirterek şunları kaydetti:

“Hazreti Bediüzzaman, tâ 20. asrın başlarında tasarlamış olduğu Medresettüzzehrâ projesiyle, esasen o muallâ sarayın taşını döşeyip nakşını göstermeye çalışmıştır. İttihad-ı İslâm, tarihen bundan beş yüz sene evvel, yani Sultan Selim zamanında harikulâde bir siyasî dehâ ile tahakkuk ettirilmiş, vücuda getirilmiştir. Şarktan garba kadar, çok geniş bir coğrafyada İslâm toplulukları arasında çok yönlü olarak birlik-beraberlik hali, yani ittihad ruhu sağlanmıştır. 1500’lü yıllardan itibaren sağlaman İslâm Birliği fikri, öylesine köklü ve esaslı bir hal almıştır ki, tam tamına 400 sene (1517-1917) müddetle varlığını bâriz bir şekilde ihtişamla devam ettirebilmiştir. O birliğe dahil olmayan, yahut olamayan İslâm toplulukları ise, ne yazık ki ecnebilerin boyunduruğu altına girmekten ve hatta sömürge olma vaziyetinden kurtulamamıştır. Afrika, Asya ve Uzak Doğu’daki ekser milletlerde görüldüğü gibi. İşte, dün nasıl bir ittihad fikri vücuda getirilmiş ise, aynı ruh ve fikir bugün de pekâla hayata geçirilebilir. Yeter ki, buna niyet getirilsin. Zira, bunun için hasıl olan ihtiyaç bütün şiddetiyle kendini hissettirmeye başlaşmıştır. Esasen, bunun dışında kalmak, hiç kâr-ı akıl değildir. Hal-i âlem buna şahittir. Yanlız başına kalan ülke ve topluluklar, zalimlerin pençesi altında adeta inim inim inlemektedir. Balkanlarda ve Ortadoğu’da ve yer yer Afrika’da hâlen devam ettiği gibi. Birlik-beraberlik ruhunu şahlandıran İttihad-ı İslâm vücuda getirilmediği taktirde, bundan böyle hiçbir Müslüman topluluğu huzur ve rahatlık yüzü göremeyeceği açık şekilde anlaşılıyor olsa gerektir.” 

Salihoğlu, ayrıca, “Hiç şüphemiz yoktur ki, Hz. Bediüzzaman, bu muhteşem maksat için büyük gayret gösterdiği gibi, eserleriyle de bunun tahakkukuna çalışmıştır. Öyle ki, İslâm İttihadına çalışmanın bu zamanda herkes için bir nevi ‘farz-ı ayn’ hükmüne geçtiğini beyan ediyor. Evet, Müslüman neslini kurtarmak için “imana hizmet” nasıl bir farz vazife ise, İslâm Birliğine hizmet etmek de aynı derece bir farziyet arz eder hale gelmiştir. 

Esasen, Müslümanlar ya o ittihada çalışıp onu vücuda getirecek, ya da birer birer mahvolup yine ecnebi tasallutu altına gireceklerdir. Başka bir çare-çıkış yolu görünmemektir. Filistin’deki Müslümanların perişaniyeti ve onlara yardım etmekten çekinen İslâm ülkelerinin düştüğü zillet hali, bu acı ve feci gerçeğin en açık bir göstergesi olsa gerektir” dedi.

İTTİHAD-I İSLAMIN ÖN ŞARTI

Dr. Ömer Ergün ise, “Hazreti Peygamberin (asm) uygulamaları ile oluşan bir medeniyet ve yaşam biçimi, kültürü ve geleneği oluşmuştur. Özellikle yaşadığı dönemde var olan ve toplumsal hayatı bozan, örf ve adetler ıslah edilmiş, temel hak ve özgürlükler anlamında birçok toplumsal rahatlamayı ve huzur, güveni netice veren uygulamalar olmuştur, bunun içindir ki, insanların mutlu, huzurlu ve güven içinde yaşadığı asır anlamında asrısaadet denmiştir” dedi. Hz. Peygamberin (asm) döneminden sonra, dört halife döneminde de bu uygulamaların devam ettiğine dikkat çeken Dr. Ergün, özetle şunları söyledi:

“Hz. Hasan’ın altı aylık hilafetinden sonra halifelik, babadan oğula geçen, saltanata dönüşmüştür. 

Yaklaşık olarak on dört asır İslam devletleri saltanatla, monarşi ile yönetilmiştir. Bu yönetim biçimlerinde kimi zaman adil ve halkını düşünen ve iyi idare eden idareciler gelmiş olmakla birlikte, devlet yönetim biçiminin monarşiye dayanması dolayısıyla, sanki İslam devlet modeli olarak, monarşik yönetimlerin kabul edildiği bir gelenek oluşmuş ve bu durum İslam devlet modeli olarak algılanır olmuştur. Üzerimize yapışan bu leke, maalesef İslam alimlerinin büyük bir kısmı tarafından da, reddedilmemiş, zımni olarak, kabul görmüştür.

Ahirzamanda İslam’ın ve Müslümanların yeniden ayağa kalkması ve uygar/medeni bir toplum oluşturabilmeleri için, yeniden Asr-ı Saadette uygulanan modele geri dönmeleri gerekmektedir. Bu model, isme ve resme takılmadan, bu günkü anlamda demokratik cumhuriyet modelidir diyebiliriz.

19 yüzyılın başlarında kimi yazarlarla birlikte Said Nursi önce Monarşiye karşı Meşrutiyeti desteklemiştir, 1920’de seçimle iş başına gelmiş bir meclisin kurulması ile de Meşrutiyet yerine, 1923’de ilan edilen Cumhuriyeti desteklemiştir. Eğer yaşasaydı, Cumhuriyetin içeriğini, yani devletin vatandaş eksenli yönetimini ifade eden, çoğulcu, temel hak ve özgürlüklerin rahat bir şekilde yaşandığı, hukuk devletinin tesis edilmiş olduğu, şeffaf hesap verilebilir, demokratik cumhuriyeti desteklerdi. Zira Nursi bir hürriyet/özgürlük aşığıdır, bunu eserlerinde ifade etmiştir, “ben ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam” , yine hürriyet/özgürlüğün güzelliğini ifade etmek için ‘ben huri gibi güzel hür bir hürriyeti methettim’  demiştir.”

5 MADDE

Cumhuriyetin içeriğini oluşturan demokratik değerlerin neler olması gerektiğini Bediuzzaman’ın beş madde halinde belirttiğini, söyleyen Ergün, “Birincisi, zaman birlikte hareket etme zamanıdır (Şahs-ı manevi), kişinin birey olarak güçsüz olduğunu bir araya gelerek, şahs-ı manevi, (tüzel kişi) olarak hareket edilmesi gerektiğini ifade etmektedir, yani örgütlü toplum olunması gerekir. İkincisi, eskiden mülk devletleri vardı, Yani her şey kralın ve ailesinindi, istediği gibi tasarruf edebilirdi. Ancak daha sonraları özellikle İkinci Dünya savaşından sonra modern devletlerin ortay çıkması ile, hizmetkar devlet anlayışına geçildi. Vatandaş merkezde devlet onun mutluluğu ve huzuru için çalışan bir anlayış gelişti. Yani hizmetkar devlet anlayışının gerçekleştirilmesi gerekir. Üçüncüsü, düşünce ve fikir hürriyetinin demokratik cumhuriyetlerin ön şartı olduğunu belirtti. Dördüncüsü, İslamın ve kaynaklarının demokratik Cumhuriyetlerinin gereklerini gerçekleştirme noktasında bütün unsurlara sahip olduğunu ifade etti. Beşincisi, devleti yönetmede artık kişilerin yetersiz kaldığı, bütün vatandaşları temsil eden meclislerin yerini alması gerektiğini ifade etmektedir.” dedi.

İslam kaynaklarında İttihad-ı İslam

Araştırmacı Şemsettin Çakır da “Selm, selam ve selamet kökünden gelerek (teslimiyet) anlamını da ifade eden İslam ve teslim olan anlamına gelen Müslüman anlamıyla, İslam ve müslüman lazım ve melzum olarak bir bütündür, ayrılık kabul etmez. Müslüman teslim olduğu tek varlığın, Allah (cc) olduğunu bilen bir mümindir. O halde değil sadece ıstılahi, lügat manası olarakta birlik, beraberlik, ittihad ittifak, kardeşlik ve muaveneti ifade eden bir dinin mensublarıyız” dedi.

İttihad meselesini ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden meal ve kaynaklar vererek konuşmasına devam eden Çakır, özetle şunları kaydetti: 

“Önce ayeti kerimeleri ifade edelim: “Toptan Allah’ın ipine sarılınız, Allaha’ın size olan nimetini anın, düşmanlarınıza karşı Allah kalplerinizi kaynaştırdı” (Al-i İmran, 103), “Niza edip dağılmayınız, kuvvetiniz dağılır gider.” (Enfal, 46), “Sizin dininizi bugun İslam olarak tamamladım ve üzerinizdeki nimeti itmam ettim” (Maide, 3). Hadis-i şeriflerden ise, “Ben küfürle mücadele ettim, ahirzamanda benim evladımdan gelecek olan zat nifakla mücadele edecektir.”  Yani ahir zamanda mehdi tahkik-i imanı iktisab edeceğinden, ona karşı ilmen mukabele mümkün olmadığından, en dehşetli tehlike nifak olarak ortaya çıkacaktır, şeklinde anlaşılmaktadır.

“Hz.Adem’den kıyamete kadar, ümmetim içinde deccalin fitnesinden daha dehşetli fitne olmayacaktır.” Yani, bu hadisi şerifte önceki hadisi teyit eder mahiyette, deccalin fitnesinin dehşetine dikkat çekmektedir.

“Şam fesada uğradığı zaman ümmetimde hayır kalmaz o aynı zamanda fesadı ümmet demektir. (Ancak müjde mahiyetinde bir taifeden haber verilmektedir) ve bu taife deccali öldürünceye kadar devam edecektir. Bu hadis-i şeriften de anladığımız, Suriye’nin başkenti Dimaşk vilayetinden ibaret değil, Ortadoğu’yu ifade eden bir mana anlaşılmaktadır. Zira Mekke, Medine ve Taif merkez olarak cephesini güneşin doğduğu tarafa dönen bir şahıs için, ön tarafı şark, arka tarafı garb, sağı yemin anlamında Yemen, solu ise, kuzey anlamında şimal olarak anlaşılmaktadır. Böylece o fesad ve helaketin birinci dünya savaşına tekabül ettiği, çünkü bu savaşta alem-i İslam mağlup olmuştur. Demek ondan sonra deccal çıkacak ki, Mehdi’nin şahs-ı manevisi olarak zuhur eden bir taife, deccali öldürünceye kadar devam edeceği anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalarda zuhur edecek olan mehdinin şahsi manevisinin nur taleberinin ahvaline uyması hayretamiz bir durumdur.”

***

Online İttihad-ı İslam Paneli

 

Okunma Sayısı: 2491
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı