"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tedbir bizden, takdir Allah'tan

15 Aralık 2020, Salı 00:47
MÜSLÜMAN, “TEDBİR DE NE OLUYOR? ALLAH İSTESEYDİ BENİ HASTA ETMEZDİ!” DEMİYOR, TEDBİRİNİ ALIYOR. TEDBİRİ DE, TEDBİR ALMA İMKÂNINI VERENİN DE, TEDBİRİN TESİRİNİ HALK EDENİN DE ALLAH OLDUĞUNU BİLİYOR

MÂNEVİ DEĞERLERİMİZLE KOVİD-19 TERAPİSİ
HAZIRLAYAN: SÜLEYMAN KÖSMENE - 9

İnanç Tedbire Mani Değildir

Şer ile Tevhid inancı arasında nasıl bir bağlantı kurdun diyeceksiniz. 

Şer, Allah’ın dilediği kuluna isabet ettirdiği bir musîbettir, bir belâdır, bir tatsızlıktır.

Fakat Tevhid inancına sahip olanlar şerri daha kolay atlatabilecek donanıma sahip oluyorlar. 

Çünkü şerri Allah’tan biliyorlar, ama Allah’a küsmüyorlar. Şerre de küsmüyorlar. Şerri Allah’ın dilediği kuluna vereceğini biliyorlar. Şerden sakınmaya çalışıyorlar. Tedbirlerini alıyorlar. Ama takdiri Allah’a bırakıyorlar. Şer geldiğinde panik ve evham yapmadan, şerden kurtulma çaresine bakıyorlar. 

Allah’tan geldi diye elini kolunu bağlayıp beklemiyorlar. 

Şer vesilesiyle bütün inanç dinamiklerini aktive ediyorlar, yaşıyorlar. 

Unuttukları veya yarım yamalak yapmaya çalıştıkları şükrü hatırlıyorlar. Şerrin verdiği ıztırapla daha içten şükrediyorlar. 

Sabrı fark ediyorlar. “Sabrın sonu selâmettir” kanaatini, “Allah sabredenlerle beraberdir.” 61 inancını şimdiye kadar kenarda bekletiyorlardı. Şer ile onu güncelliyorlar. Sabretmek ve gereken tedbiri almak şartıyla, Allah’ın onları şerden kurtaracağına ve hayra ulaştıracağına inanıyorlar.  

Yapacak bir şey varsa da, yoksa da, önce Allah’a tevekkül ediyorlar ve Allah’ın hükmüne teslim oluyorlar. Ardından şerri defetmek için yapacak bir şey varsa yapıyorlar. Yoksa… Yapacak başka bir şey kalmıyor!  

Birçokları zannediyor ki, bir Müslüman başına bir iş geldiğinde bunu Allah’tan bilince, Allah’a teslim ve tevekkül gösterince, Allah’a dayanıp güvenince, bu işle ilgili hiçbir tedbir almıyor, hasta ise doktora gitmiyor, Kovid-19 ise karantinaya girmiyor, başka bir şer ise çaresine bakmıyor. Yok, böyle bir şey! Böyle bir dünya yoktur! 

Tevhid İnancı hiçbir zaman tedbire mani değildir ve olmamıştır.

Esasen bu tedbirleri almayı zaten Tevhid inancı gerektiriyor, dinimiz de tedbir almayı emrediyor. Ama tedbirleri alırken tesiri tedbirlerden değil, doğrudan Allah’tan biliyorlar. Sebepleri çiğnemiyorlar, yok saymıyorlar; ama neticeyi Allah’tan biliyorlar. 

 Delinin birine. “Ne istersin?” diye sormuşlar. Deli: “Ağanın kır atını isterim” demiş. Ağaya durumu iletmişler. Ağa vermemiş. “Bir kır atım var zaten. Onu da veremem!” demiş. 

Deli söylenerek yürümüş gitmiş. Ağa merak etmiş: “Deli ne diyor?” diye sormuş. Meğer deli elini açmış, şöyle duâ ediyormuş: 

 “Kadir Mevlâ’m! Sen isteseydin onu bana verirdin. Ağa da kim oluyor?” 

 Ağa bunu öğrenince deliyi çağırmış, kır atını vermiş. 

Deli sevinmiş tabiî. Ama atı götürürken yine şöyle duâ etmiş:

 “Bak işte; sen istedin, atı bana verdin! Ağa da kim oluyor?”

Müslüman, “Tedbir de ne oluyor? Allah isteseydi beni hasta etmezdi!” demiyor, tedbirini alıyor. Tedbiri de, tedbir alma imkânını verenin de, tedbirin tesirini halk edenin de Allah olduğunu biliyor. 

Tesiri Allah’tan bilmesi, tedbire teşekkür etmesine mani değildir. Doğru inanç da budur.  

Siz Kimi Şehit Sayarsınız? 

Şer şehadet getirir mi demeyin. Şehadet getiren şey, neredeyse, tam da şer dediğimiz şeylerdir.  

 Zaten ölümle neticelenen şerrin şehadet getirmesi, bu işin en hayal ötesi güzelliğidir. 

Allah başınıza şer vermesin. Ama böyle şerre katlanılır. Böyle şerre can feda!. 

Bir Müslüman, şehadete en kolay şer ile ulaşır. 

Bir gün Resulullah (asm) şöyle sordu: 

“Siz kimi şehit sayarsınız?” 

Ashab-ı Kiram:

“Ya Resulallah! Allah yolunda öldürülen şehittir.” dediler. 

Resulullah Efendimiz (asm):

 “O halde ümmetimin şehitleri pek azdır.” buyurdu. 

Ashab-ı Kiram:  “Öyleyse başka kimler var ya Resulallah?” diye sordular. 

Resulullah Efendimiz (asm):

 “Kim Allah yolunda öldürülürse şehittir. Kim Allah yolunda ölürse şehittir. Kim tâûn (vebâ, bulaşıcı hastalık) sebebiyle ölürse şehittir. Kim ishal ve karın ağrısı hastalığı sebebiyle ölürse şehittir. Kim boğularak ölürse şehittir.” 62 buyurdu.

Peygamber Efendimiz’in (asm) müjdelerinden, Allah yolunda öldürülenlerin dışında şehitlik getiren şerleri bir buket halinde sunalım:

Malını, canını, kanını, ailesini, dinini savunurken ölen şehittir. 63 Taun, veba veya karın ağrısından ve iç hastalıklarından ölen şehittir. 64 Suda boğularak ölen şehittir. 65 Yıkıntı altında kalarak ölen, meselâ depremde ölen şehittir. 66 Hamile iken veya doğum esnasında kırk güne kadar ölen kadın şehittir. 67Yangında ölen şehittir. 68 Zatü’l-Cenp denilen akciğer iltihaplanması hastalığından ölen şehittir. 69 Bineğinden düşüp ölen veya bineği tarafından çiğnenip ölen (bu çerçevede trafik kazalarında ölen) şehittir. 70 Sabah namazından sonra üç defa Eûzü bi’llâhissemi’il’alîm-i mine’ş-şeytâni’r-racîm dedikten sonra Haşir Sûresi’nin son üç âyetini okuyan ve o gün içinde ölen şehittir, akşam namazında aynı şekilde okuyan sabaha kadar ölürse şehittir. 71 Hastalanıp hastalıktan şifa bulmadan ölen şehittir. 72 Yatağında herhangi bir hastalıkla veya dış etkiyle ölen şehittir. 73 Bir zehirli hayvan tarafından sokularak ölen şehittir. 74 Meşrû bir işi için gurbete çıkan ve orada ölen şehittir. 75

Resulullah (asm): “Veba ile ölüm her Müslüman için şahadettir.” buyurdu. 76

Resulullah Efendimiz (asm):  “Şehitlerle, yataklarında ölen kimseler, Rabb’iniz katında vebadan ölenler hakkında tartışırlar.    

Şehitler: ‘Onlar da bizim öldürüldüğümüz gibi öldürüldüler’ derler. 

Yataklarında ölenler ise: ‘Hayır, bu kardeşlerimiz tıpkı bizim gibi yataklarında öldüler’ derler. 

Bunun üzerine Rabb’iniz şöyle der: 

“Yaralarına bakın, eğer yaraları, Allah yolunda öldürülenlerin yarasına benziyorsa mutlaka onlardandır.” Bakarlar ve yaralarının onların yarasına benzediğini görürler.” 77

Rasûlullah Efendimiz (asm) şöyle buyurdu: 

“Allah yolunda öldürülmenin dışında şehidlik yedi çeşittir. Taun hastalığından ölen şehiddir. İç hastalıklarından ölen şehiddir. Suda boğularak ölen şehiddir. Yıkıntı altında kalarak ölen şehiddir. Zat’ül cenb hastalığından (akciğer hastalığından) ölen şehiddir. Yangında ölen şehiddir. Doğum yaparken veya kadın hastalığından dolayı ölen kimseler de şehiddir.”78

Kovid-19 hastalığı bir çok hastalıkları tetikleyerek ölüme sebep olduğunda, bu hastalıktan ölen de şehit oluyor.

Şehitlik ise ahirette birçoklarının gıpta edeceği, Allah katında makbul ve yüksek bir makam bulunuyor. Şehitler ehl-i Cennet’tirler. 

Ayağına Gelen Talih Kuşu 

Biz hayatımızdan şerri çıkarmak isteriz. Hiç şer olmasın, hep güzel şeyler olsun isteriz. Esasen duâmız da bu yöndedir. Yüce Allah sizlere hep güzellikler yaşatsın. Âmin. 

Fakat madalyonun bir de öbür tarafı vardır. Şerle gelen güzelliklere de ihtiyacımız vardır. Kimi zaman güzelliklerin kadrini bilemeyiz, değerini fark edemeyiz. Yüce Mevlâ’mız küçük küçük şerlerle güzellikleri fark ettirir. 

Bize yine sabretmek ve şükretmek düşer. 

Şerrin hiçbir türü atılacak, yaşanmamış sayılacak, hayatımızdan çıkarılacak cinsten iğreti bir fazlalık değildir. 

Her türlüsü ibadete çok uygun bir zemin sunar.

İBADET İKİDİR

Bediüzzaman ibadeti ikiye ayırır:

1- Müsbet ibadet. Bu kısım, bildiğimiz namaz, oruç, zekât ve hac gibi irademize bağlı olarak yaptığımız ve yapılması Cenab-ı Hak tarafından emredilen ibadetlerdir. 

2- Menfi ibadet. Bu kısım ibadet, hastalıklar, musîbetler ve afetler gibi insanın iradesi dışında gelip, insana âciz ve zayıf bir kul olduğunu tam bildiren tecellilerdir. Bu yol ile musîbete uğrayan, hasta olan ve sıkıntı çeken kul zayıf olduğunu, âciz olduğunu tam hisseder, Rabb-i Rahîm’ine tam yönelir, tam sığınır. Yalnız O’nu düşünür, yalnız O’na döner, yalnız O’ndan yardım ister, yalnız O’ndan medet bekler, yalnız O’na yalvarır. Böylece halisane ve masumane bir ibadet dairesi içine girer. Allah’ın kulu olduğunu, Allah’ın yardımı, merhameti ve inayeti olmasa bir hiç olduğunu tam hisseder. Bu tür ibadete riya girmez. Onun için halistir.  

Dipnotlar:

61- Bakara Suresi: 153.

62- Müslim, "İmâre", 165. Ayrıca bk. Buhârî, "Cemâat", 4 (624), 44 (688); "Cihâd", 30 (2674- 2675); “Enbiyâ", 52 (3287); "Tıb", 29 (5401); Müslim, "İmâre", 164, 166; Nesâî, "Cihâd", 36.

63- Buhârî, "Mezâlim, 34 (2348); Müslim, "İman", 225, 226; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 34 (4771, 4772); Tirmizî, "Diyât", 22 (1418-1421); Nesâî, "Tahrîmü’d-dem" 22-24; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 32 (4772); Tirmizî, "Diyât", 22 (1421); Nesâî, "Tahrîmü’d-dem" 23 (4105), 24 (4106); Ebû Dâvûd, "Sünnet", 32 (4772); Tirmizî, "Diyât", 22 (1421); Nesâî, "Tahrîmü’d-dem" 23 (4105), 24 (4106); Ebû Dâvûd, "Sünnet", 32 (4772); Tirmizî, "Diyât", 22 (1421); Nesâî, "Tahrîmü’d-dem" 24 (4106). 

64- Buhârî, "Cemâat", 4 (624), 44 (688); "Cihâd", 30 (2674-2675); “Enbiyâ", 52 (3287); "Tıb", 29 (5401); Müslim, "İmâre", 164-166; Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 15 (3111); Nesâî, "Cihâd", 36. Sünnet", 34 (4771, 4772); Tirmizî, "Diyât", 22 (1418-1421); Nesâî, "Cenâiz" 14, 112; “Cihâd", 36; Buhârî, "Cemâat", 4 (624), 44 (688); "Cihâd", 30 (2674); "Tıb", 29 (5401); Müslim, "İmâre", 164, 165; Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 15 (3111); Nesâî, "Cenâiz", 14, 112; "Cihâd", 36, 48. Ölüm sebebi olarak bazan “batn” denmekte, bazan da buna yakalanmış mânâsında “mabtûn” denmektedir. Sözlükte “karın, iç” anlamındaki “batn”dan maksadın hangi hastalık olduğu hususunda çeşitli yorumlar vardır. 

65- Buhârî, "Cemâat", 4 (624), 44 (688); "Cihâd", 30 (2674); "Tıb", 29 (5401); Müslim, "İmâre", 164, 165; Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 15 (3111); Nesâî, "Cenâiz", 14, 112; "Cihâd", 36, 48. 

66- Buhârî, "Cemâat", 4 (624), 44 (688); "Cihâd", 30 (2674); "Tıb", 29 (5401); Müslim, "İmâre", 164; Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 15 (3111); Nesâî, "Cenâiz", 14; "Cihâd", 48.

67- Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 15 (3111); Nesâî, "Cenâiz", 14, 112; "Cihâd", 36, 48.

68- Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 15 (3111); Nesâî, "Cenâiz", 14;"Cihâd", 48.

69- Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 15 (3111); Nesâî, "Cenâiz", 14; "Cihâd", 48.

70- Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 441 (III, 445, no: 9701); Ebû Dâvûd, "Cihad", 14 (2499). 

71- Tirmizî, "Sevâbü’l-Kur’ân", 22 (2922); Dârimî, Fedail-ül Kur’ân: 27.

72- İbn Mâce, "Cenâiz", 62 (1615).

73- Ebû Dâvûd, "Cihad", 14 (2499).

74- Ebû Dâvûd, "Cihad", 14 (2499).

75- İbn-i Mace, Cenaiz, 61 (1613)

76- Buhari, C. 8, H.no:1195, s. 292

77- Rudani, C.3, H.no: 6149, s. 201.

78- Muvatta', Cenaiz: 12; Ebû Davud, 

Cenaiz: 15 (3111). 

Okunma Sayısı: 4249
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı