Aşı olsun olmasın hastalar için şu an etkili, direkt virüse yönelik bir ilaç henüz bulunmadı. Çalışmalar devam ediyor, böyle ilaçlar gerekli ve şüphesiz bulunacaktır.
YAZI: DR. MEHMET FIRAT
Bilindiği gibi şu ana kadar farklı ülke ve firmalar birçok farklı teknik ile birçok aşı ürettiler. Normalde ilâç ve aşıların kullanımı öncesi ‘’faz‘’ çalışması denilen ön çalışmalar yapılır ve bu çalışmalar 2-3 yılı bulabilmektedir. Tüm insanlığın günlük çalışmalarını, sağlıklarını, ekonomik durumlarını etkileyen, büyük maliyetleri olan bir salgında çalışma hızı ve şekli değişti. İlim insanları alarma geçti. Konu ile ilgili tüm ilim insanları seferber oldular. Bu konuya çok büyük ekonomik kaynaklar ve insan gücü aktarıldı. Dert büyük olunca, çözüm gayretleri de büyük olmak zorunda idi. Nitekim daha 2020 yılı Ocak ayında virüs izole edildi, genetik yapısı çözüldü. (Hâlâ virüs bile izole edilmedi diyenler Türkiye’deki üniversiteler de bile virüsün izole edildiğinden habersizler. Sanki virüs izolasyonu çok zormuş gibi sunanlara ka’le almamak lâzım. Tüm insanın 46 kromozomunun binlerce geninin tümünü çözen insanlık birkaç gene sahip bir virüsün izolasyonu (tesbiti) ve genetiğini çözmede mi âciz kalacaktı?) Aşı çalışmaları için gönüllü bulmak ve bürokratik engeller her zamankinden kolay olunca 3.faz çalışma süreleri kısa tutularak bir kısım aşılar üretildi. Durumun vahameti karşısında birçok ülke bu aşılara “âcil kullanım onayı’’ verdi. Bu şekilde her zamankinden kısa sürede piyasaya sürülen aşılar elde edilebildi. Hemen not edelim bu aşılardan biri FDA tarafından kesin kullanım ruhsatı aldı.
Bu gelişmelere rağmen aşı konusunda büyük bir direnç tüm dünyada meydana geldi. Hemen her ülkede “aşı karşıtı’’ denilen bir kesim görüldü. Az da olsa bunların içinde sağlık çalışanlarının olması kafa karışıklığını arttırdı. Çok uçuk senaryoları da içine alan bir grup ile makul itirazları olanlar ister istemez harmanlanmış oldu.
Bu konudaki eleştirileri genel olarak 3 noktada toplayabiliriz:
1- Tamamen aşıyı gereksiz bulup aşıya kökten karşı olanlar.
2- Bu virüse karşı, değişen yapısı nedeni ile aşı yapımını mümkün görmeyenler.
3- Yapılan aşı çalışmalarını yetersiz bulup, özellikle yan etkileri konusunda tereddütlü olanlar.
Belki bir 4. Grup olarak ilâç firmalarının bu işteki kazançlarına tepki gösterip karşı çıkanlar da sayılabilir.
Aşıyı gereksiz görenler için söylenecek fazla bir şey yok. Tarih bunlara gerekli cevabı vermiştir, sadece o cevaba bakmaları gerekmektedir. Hiç kimse aşısız çocuğunun polio virüsü kapması sonrası basit bir düşme veya enjeksiyon sonrası veya bunlar olmadan, ömür boyu sakat yürümesini istemez.
Bu virüse karşı aşı yapılamaz diyenlerin argumanları aşı yapımı ile çürütüldü. Evet, uzun süreli ve tek doz ile elde edilebilen bir bağışıklık iddiası doğru değil, ama gelinen bugünkü noktada mevcut aşıların en azından bir kısmının etkileri gözden kaçırılamayacak durumdadır. Çok fazla detaylandırmadan basit tek bir örnek verelim: Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yapılan bir araştırmada son dönemde Covid-19’a yakalanarak ölenlerin tamamına yakınının aşı olmayan kişilerden oluştuğu ortaya çıktı.
ABD Sağlık Bakanlığı verilerine göre Mayıs ayından bu yana yaklaşık 2 aylık dönemde 853 bin kişinin koronavirüse yakalanarak hastaneye kaldırıldığı, bunlardan sadece 0.1’inin (1200 hasta) aşı yaptıran kişiler olduğu kaydedildi.
Bunun yanı sıra Mayıs ayında ABD’de 18 bin kişinin Covid-19 sebebiyle öldüğü, bu kişilerden sadece 150’sinin aşılı olduğu ifade edildi.
Bu rakam, salgın kaynaklı ölen kişilerin yüzde 0.8’ine tekabül ediyor. (https://tr.euronews.com/2021/06/25/abd-de-covid-19-sebebiyle-olenlerin-neredeyse-tamam-as-yapt-rmayanlar )
Hemen söyleyelim bu çalışma CDC (Amerika Hastalık kontrol merkezi) tarafından yapılarak yayınlandı. Zaman içinde görüldü ki aşılanan ülkelerdeki vak’a sayılarında, hastane yatış sayılarında ve ölüm oranlarında büyük düşüşler oldu. yine yakın tarihli örnekler verelim: 18 yaş üstü aşı oranı % 90 üstünde olan İngiltere’de yazının yazılım tarihi itibarı ile 38,154 vak’a görülmüş ve ölü sayısı 178 ki bunların çoğunun aşıları olmayan veya eksik olanlar, yapılan diğer çalışmalarda gösterilmiş. İran’da tek doz aşı oranı % 22, çift doz % 10 iken aynı gün vak’a sayısı 30,279 iken vefat sayısı 595 oldu. bu örnekleri isteyen herkes açık kaynaklardan görüp takip edebilir.
Aşı konusunda bir kısım insanımızın tereddüdü yan etkiler konusundadır. Kısırlıktan, kansere, 2 yıl içinde öldüreceğinden kalp kası iltihabına kadar düzinelerle yan etki söylenmekte ve adeta aşının yan etkileri COVİD’in etkilerinden daha korkutucu hale gelmeye başlamaktadır. Halamın oğlu aşı oldu dün kalb krizinden öldü, komşumuzun teyzesi aşı sonrası felç geçirdi sakın aşı olmayın gibi söylentiler bu konuda epey kafa karışmasına sebep olmuştur. Oysa böyle milyarları ilgilendiren hadiselerde tek tek ferdlerin müşahedeleri yerine geniş kapsamlı çalışmalar daha iyi fikir vermektedir. Böylece yakın çevremiz dışındakiler konusunda gerçekçi kararlar verebiliriz.
Yeri gelmiş iken hemen yine rakamlara bakalım. Şu ana kadar tüm dünyada en az bir doz olmak üzere toplam 5.397.114.170 (5 milyardan fazla) doz aşı yapılmış olup, dünyanın başına hastalığı belâ eden Çin niye aşı olmuyor diyenlerin aksine Çin, toplamda 2 milyar 76 milyon doz aşı yapmış olup halen günde 10 milyondan fazla doz aşı yapmaktadır. Bu kadar büyük bir aşılama sonrası korkulan ve bahsedilen yan etkiler doğru olsaydı yollarda patır patır kalb krizi geçiren, felç geçiren insanlar görüyor olmamız lâzımdı. Oysa rakamlar bunun böyle olmadığını gösteriyor. Bu genel ifadeler sonrası 9 küsur milyonlu İsrail’de yakın zamanda (Temmuz 2021) yapılan ve nüfusun nerde ise % 20’sini içine alarak yayınlanan aşı yan etkileri ile ilgili bir çalışma (https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa2110475) kalp kası iltihabı, lenf bezi büyümesi, apandisit, yüz felci, kalp krizi vs konularda kayda değer bir sıkıntı olmadığını ve olanların hiçbirinin aşı olmama riskine değmediğin gösteriyor. Sinek ısırığı ile yılan ısırığını karşılaştırmak gibi bir durum yani.
Aşı olsun veya olmasın hasta olanlar için şu an etkili, direkt virüse yönelik bir ilâç henüz bulunmadı. Çalışmalar devam ediyor, böyle ilâçlar gerekli ve şüphesiz bulunacaktır. İlâçların etki ve yan etkileri de o gün tartışılacaktır, ama bu yazının konusu değil.
Son olarak ilâç şirketlerinin kazançları ile ilgili ifade etmek istediğim bir konu var. Geçenlerde Biontech üretici firmasının 2 milyar dolar kâr ettiğinden bahis ile firmaların etkisi ve rolü gündeme getirildi. Şu kadarını söyleyelim çeşitli kaynaklarda 2020 yılı tüm ülkelerin toplam ekonomik kaybının 8 trilyon dolar civarı olduğu, sadece bu yılda 225 milyon kadar insanın iş kaybına uğradığı düşünülürse hiçbir ülke idaresinin birkaç firma kazansın diye vatandaşlarını ve kendi ekonomilerini baltalamak için bilerek oyunlara razı olacağını düşünmüyorum, ama bu konuda iddiaya da girecek değilim.
Konuyu bitirirken değinmek istediğim bir husus ta bu konuyu kimler, nasıl tartışmalı? Paylaşım guruplarında sık görüyoruz, sizler de görmüşsünüzdür; âcil, âcil, âcil veya dikkat, dikkat, dikkat! Lütfen bu yazıyı okuyun ve etrafınızla paylaşın gibi anekdotlar gelir. Bu kişiler iyilik yapayım derken belki de kötülük yaptıklarının farkında değiller. Aşı, bağışıklık sistemi, immünoloji, virüs, mRNA aşı, klâsik aşı, inaktive veya zayıflatılmış aşı, adenovirüs aşısı, salgın kontrolü gibi terimler konusunda en ufak bir bilgisi olmayan insanlar birkaç twit veya sosyal paylaşım sitelerinde birkaç yazı okuyunca bu konuda allâme olduklarını düşünüp ahkâm kesmeye başlarlar. Oysa bu konu ehil olanlarca ele alınıp değerlendirilmeli ve tavsiyeleri dikkate alınmalıdır. Meselâ; Almanya’da bu konunun idaresi hemen tamamı ile Robert Koch Enstitüsü tarafından verilen tavsiyeler ile yürümektedir. Bu konuda farklı fikirlerin olması kaçınılmaz şekilde var olması nedeni ile konu ile ilgili insanların çoğunluğunun tavrı bize yol gösterici olabilir. Ve çoğunluğun düşüncesi ve tavrının ne olduğu bellidir. Elbette salgının eğitim, sosyal, ekonomik, siyasî, psikolojik yönleri de vardır ve bu konuda da yapılacaklar vardır, ama bu bizim ve yazımızın konusu değil.
Hülâsa aşı olmayalım veya tedbir almayalım şıkkı bir şık değil, başa gelen her şeyi kabullenmektir. Bu kabullenme kadere rıza değil, çareyi aramamaktır. Çare aranıp sonucu kabullenme kadere rızadır. Mevcut veriler objektif olarak değerlendirildiğinde hâlihazır aşılamadan fayda görüldüğü kesindir. Sonrasında etki konusunda zayıflama gibi bir durum olursa aşılamadan vazgeçmek yerine güncellenmesi doğru olacaktır. Faraza var olan aşıların hiçbiri bile işe yaramazsa yine de bizim etkili aşı için çalışıp bulmamız gerekmektedir. Çare aşıdan vazgeçerek bulunmaz!
—SON—