Hiçbir şey yapmayalım demek bir çözüm değildir, engellenebilir bir durumu çaresizce kabullenmektir. Çare aramamak ne dinlerin, ne de örfün bir tavsiyesi değildir.
YAZI: DR. MEHMET FIRAT
KOVİD ile ilgili yapılanlara geçmeden önce bir salgın hastalık karşısında tıp camiası nasıl davranır, neler yapar onu anlamakta fayda var. Böylece mevcut salgın karşısında yapılanları daha iyi değerlendirmek mümkündür.
Bir yerde birden fazla insanı ilgilendiren, aynı belirti ve rahatsızlıkları gösteren bir hastalık ortaya çıktığında öncelikle bu insanların ortak veya benzer bir kaynaktan hastalanıp hastalanmadığı araştırılır. Meselâ bir mahalle veya yerleşim yerinde kısa süre içinde birçok insanda ishal, karın ağrısı, kusma vb belirtiler olduğunda, bu kişilerin aynı yemek veya içme sularına maruziyetleri araştırılır ve ona göre çıkış kaynağı üzerinden müdahale çalışmaları başlar. Aynı maden ocağında çalışanlarda, havası kirli yerlerde yaşayan insanlarda normal nüfusa göre artan hastalıklar (akciğer kanserleri gibi) toplu maruziyetin ve sonuçlarının göstergesidir.
Bu durum sık olarak görüp yaşadığımız grip gibi bulaşıcı hastalıklarda da izlenmektedir. Grip bilindiği gibi enfluenza virüsünce (H1N1) oluşturulan bir hastalık olup, hemen hemen geçirmeyenimiz yoktur. Virüs RNA’sı 8 parçadan oluşup bu parçaların (segment) sık değişmesi, virüs yapısının sık sık değişmesine sebep olmaktadır. Hemen her sene değişime (mutasyon) uğrayan bu virüs normal insanlarda 1 hafta kadar rahatsızlık verdikten sonra vücudun bağışıklık sisteminin etkili hale gelmesi ile şifa ile son bulur. Normal insanlarda böyle şifa ile sonlanırken yaşı ileri olanlarda, bağışıklık sistemi baskılanmış (kanser tedavisi, organ nakli sonrası bağışıklığı baskılayan ilâç alanlar vb), ileri derecede kalp yetmezliği ve kalb- damar hastalığı olanlar, ağır astım ve bronşiti olanlar, diyaliz ihtiyacı olan böbrek hastaları gibi gruplarda, grip çok ağır seyredebilmekte, sınırda dayanma gücü olan bu insanlar, gribin getirdiği ekstra yükü kaldıramayıp ölmektedirler. Bu oran grip için yaklaşık % 0.1(binde bir) kadardır.
Salgın hastalık ile uğraşanların böyle bir durumda (salgın hastalıklar karşısında) ne yapacakları, nasıl mücadele edecekleri binlerce yıllık tecrübe yanında son yüzyılda elde edilen bilgi ve tecrübeler ile daha da belirgin hale gelmiştir.
Buna göre toplumun ekseriyetini ilgilendiren (salgın) bir hastalıkta yapılacaklar kısaca bellidir:
1- Hastalığın sebebini ve kaynağını belirlemek.
2- Bu sebebin yayılmasını ve bulaşmasını önlemek.
3- Buna karşı en etkili koruyuculuğu sağlamak.
4- Her şeye rağmen hastalığın engellenemediği durumlarda etkili tıbbî müdahale ve tedaviyi sağlamak.
Şimdi bütün bu temel yaklaşımı bütün dünyanın alışkanlık ve düzenini bozan, KORONAvirüsün sebep olduğu KOVİD-19 (CO: Corona, V:virüs, D: disease -hastalık, 19: 2019 yılında çıkış tarihi) hastalığı için yapalım.
Bilindiği gibi KOVİD hastalığı 2019 yılı sonlarında Çin’in Vuhan şehrinde benzer belirtiler gösterip hızlıca çoklu ölümlere sebep olan bir hastalığın geç te olsa duyurulması ile öğrenildi. Hastalık belirti verdikten kısa süre sonra ciddî rakamlara varan ölümlere sebebiyet veriyordu. Yapılan çalışmalar (otopsi sonuçları, akciğer tutulumu gösteren tomografi sonuçları, burun-boğaz ve akciğerden alınan örnekler) tek bir şeyi gösteriyordu KORONAVİRÜS. Ve bunun solunum yolu ile yayıldığı anlaşıldı ki tedbir alması en zor yayılma şekillerinden biri bu yayılım şeklidir.
Bugüne kadar koronavirüsün birçok hastalık yaptığı bilinen bir durumdu ve çoğu hafif atlatılıyordu. Yakın zamanlarda gözlenen SARS ve MERS gibi hastalıklarda ölüm riski çok yüksek olmasına rağmen (100 insandan 35 kişinin ölümü) yaygın olmadığından sağlıkçılar dışında çok dikkat çekmedi. Fakat bu sefer iş farklı noktalara gitti. Bütün hesaplamalarda virüsün % 2 ölüm oranına sahip olduğu, bu oranın ileri yaş ve ek hastalığı olanlarda daha yüksek rakamlara (% 15 gibi) çıktığı görüldü. Bunu bizde çok basit hesaplayabiliriz. Bu yazı yazıldığında dünyada vak’a sayısı yaklaşık 220 milyon 49 bin iken vefat sayısı 4.55 milyon (% 2.07) idi. Türkiye’de bu oranın düşük olmasının izah edilebilir, konumuz dışında sebepleri var ve bu genel tabloyu etkilemez.
Sağlık camiasının yapacağı çok karışık bir şey değildi. Öncelikle izole edilen virüsün bulaşıcılığını en aza indirmenin yolları araştırıldı. Virüs bilindiği gibi canlı olmayıp ancak canlı hücrelerde üreyip çoğalabilen ve belli fizikî ve kimyevî uygulamalar ile inaktif hale getirilebilen bir mikroorganizmadır. Bulaşıcılığı azaltmak için söylenen maske-mesafe- temizlik buradan çıkmaktadır. Kim ne derse desin direkt bulaşma, virüsün yayılımında çok önemlidir ve bunu önleyecek her tedbir önemlidir. Maskeye karşı çıkanlar maske işe yaramıyor diye karşı çıkıyorsa önce bunun etkisiz olduğunu göstermek ve varsa daha etkili bulaşmayı engelleyecek tedbirleri bulmak ve göstermek ile mükelleftir. Hiçbir şey yapmayalım demek bir çözüm değildir, engellenebilir bir durumu çaresizce kabullenmektir. Çare aramamak ne dinlerin, ne de örfün bir tavsiyesi değildir.
Tarih boyunca salgın ve bulaşıcı hastalıkları engellemenin yollarını arayanlar en ucuz ve etkili metot olarak aşılamayı bulmuştur. Aşılama sayesinde milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına engel olunabilmiştir. Şu an aşılar sayesinde ortadan kalktığı kabul edilen ve bu nedenle aşılama ihtiyacı kalmayan çiçek hastalığı dışında çocuk felci, verem, kızamık, boğmaca, difteri, hepatit B gibi ağır hastalıklar büyük ölçüde azalmıştır. Aşı en ucuz maliyetli sağlık hizmeti sağlar. Hepatit B virüsü ile hastalanan ve kronik hepatit, siroz, karaciğer kanseri gibi sonuçlar doğurabilen kronik B hepatit 3-4 doz aşı ile engellenebilirken bu hastalığı olanlara yapılan on binlerce liralık masraflar da her zaman istenen neticeleri verememektedir. O yüzden aşı hastalık üzerinden para kazanmak isteyenler için en istenmeyen uygulamalardır.
Çokça bahsedilen aşı ne yapmaktadır ki bu kadar önem veriliyor? Çok basit bir örnek ile açıklayalım; hiç tanımadığınız, size zarar vermek isteyen bir düşman geldiğinizde ne yaparsınız? Hiçbir şey yapamazsınız, çünkü başınıza musîbet geldiğinde ancak düşmanın, düşman olduğunu anlarsınız. Oysa size önceden şu kılıkta, şu tipte biri gelecek tedbirli ol diye size önceden haber verilmişse bu düşmanın vereceği zarar en düşük seviyede olacaktır. İşte aşı daha önce karşılaşmadığınız ve fakat karşılaştığınızda ciddî zarar verebilecek mikroorganizmalar (bakteri, virüs, parazit) karşısında önceden vücudun bilgilendirilmiş ve uygun silâhlar ile donatılmış olmasını sağlayan uyarıcılardır. Farklı hazırlama teknikleri olmasına rağmen temelde yaptıkları iş aynıdır.
Peki, her bulaşıcı hastalık için aşı üretilmeli mi ve her bulaşıcı hastalık için aşı yapılabilir mi? Bu sorunun cevabı her zaman evet değildir. Birincisi nezle gibi, basit ve birkaç günde kendiliğinden geçen yaz ishalleri gibi basit rahatsızlıklarda üretilebilse bile aşı pek gerekli değildir. İkincisi önemli olsa bile henüz her önemli bulaşıcı hastalık için aşı üretebilecek durumda değiliz. Bunu teknik, ekonomik, yetersiz bilgi seviyesi olabildiği gibi bulaşıcı hastalık etkeninin de her zaman aşı yapmaya uygun olmaması gerekçe olabilmektedir.
Her tedbire rağmen hastalık gelişince yapılacak şeyler vücudunun direncini desteklemek, hayati organlarının en az hasar görmesini sağlayacak tedbirler ve ilâç tedavileri veya ameliyat gibi müdahelelerdir.
Sanırım artık esas konumuz KOVİD’e dönecek olursak neler yapılması gerektiği konusunda kafamızda bazı fikirler belirmiş olmalıdır. KOVİD’in çıkış kaynağı her ne kadar tartışmalı olsa ve bu tartışma sonuçlanmamış olsa da yukarda bahsedildiği gibi bulaşma hızını azaltan tedbirler öncelikli olacaktır. Şimdi bizde garip bir tartışma yaşanmaktadır. Söylenen tedbirler eksik veya yetersiz olabilir ve bunların istenmeyen bazı etkileri olabilir (var demiyorum, olabilir). Bu durumda daha etkili tedbirler bulunması yerine, yapılanlar mevcut tedbirleri tamamen etkisiz görüp/gösterip bütün tedbirlere karşı çıkmak. Oysa bu bir tedbir olmadığı gibi ölümleri engellemede bir çözüm de değildir. Ölümlere inanmayan veya başka açıklamalar bulma gayretinde olanlar için söyleyeceğimiz fazla bir söz yok. Bunları ikna gayretlerinin pek etkili olmadığını yakinen müşahede ettiğimden öyle bir çabada bulunmayacağım. Ama şu tesbitimi paylaşacağım; bunların bir kısmı adeta haklı çıkmak için hiçbir şeyin fayda vermediğini isteyen kişiler haline dönmüş durumdalar. Haklı olmak için hiçbir tedbirin işe yaramadığını görmek ve ispat etmek derdine düşmüşlerdir. Tabiri caiz ise kabul-ü adem değil, ademi kabul mevkiindeler!
Bulaşma hızını azaltmakla ilgili fizikî tedbirler ile bu salgının bitmeyeceği anlaşılmıştır. Dünya çapında hızlıca yayılan ve bu hızı ve yaygınlığı sebebi ile PANDEMİ olarak yaygınlığı tanımlanan hastalığa karşı en ucuz ve etkili, yol daha önce de anlatıldığı gibi aşılama olmalıdır. Şimdi öncelikle aşı ihtiyacı konusunda hem fikir olabilirsek etkili aşı ve hangi aşı konusunu konuşabiliriz. Yok aşı işe yaramıyor, aşıların etkileri yok diyorsak temelde ciddî bir ihtilâfımız var demektir.
—DEVAMI YARIN—