06 Aralık 2013, Cuma
Şeker hastalığı ya da diyabet hastalığı olarak adlandırılan, fakat adından çok kendinin ehemmiyetli olduğu bir hastalıktır diabetes mellitus. 1900’lü yılların başlarında ölümcül bir hastalık olarak kabul edilmekteydi. 1922 yılı ise ‘’Banting ve arkadaşlarının sığır pankreasından elde ettikleri insülin sayesinde diyabet hastalığı tedavisi için bir dönüm noktası olmuştur. Günümüzde ise Amerikada Kasım ayı diyabet ayı olarak kabul görmektedir. Ve özellikle American Diabetes Association (Amerikan Diabet Derneği) adında bir dernek vasıtasıyla çalışmalar yürütülmektedir. Halk bilinçlendirilmekte ve diyabet hastalığı için çeşitli tedbirler alınmaktadır.
Ülkemize bakacak olursak, Türk Diyabet Vakfı olarak çalışmalar yürütülmektedir. 2000 yılında ülkemizde yapılan kapsamlı bir araştırmayla 20 yaş üstü diyabetli bireylerin oranının yüzde 7.8 olduğu (TURDEP I), 2009-2010 yıllarında yapılan aynı araştırmada ise bu oranın yaklaşık yüzde 15 olduğu tesbit edilmiştir. (TURDEP II) Prevelansının giderek arttığı dikkate alınması gereken bir konudur.
Diyabet hastalığı; insan pankreasında üretilen insülin hormonunun üretilememesi veya kullanılamaması durumunda meydana gelen bir hastalık olarak tıp literatüründe yerini almaktadır. Tükettiğimiz besinler (özellikle karbonhidrat muhtevası yüksek olanlar) enerji üretimi için vücudumuzda ‘’glikoz’’ olarak depolanırlar. Sindirim sisteminden kana glikoz olarak geçen bu maddelerin kanda elbette bir dengesi vardır. İnsülin hormonunun görevi ise bu dengeyi sağlamaktır. Kandaki şeker (glikoz) miktarının yükselmesi durumunda, uyarılan pankreas organından üretilmektedir ve yükselen kan şekerini dengelemektedir. Diyabet hastalarında ise insülin hormonunun eksikliği veya bozukluğu olduğu için kan şekerleri yüksek olmaktadır. Bazı hastalarda ise çok ciddî seviyelere kadar çıkabilmektedir.
Beslenme ile doğrudan ilişkili olan diyabet hastalarının beslenme programları da oldukça önemlidir. Vücudumuzdaki kanda olan maddeler (özellikle glikoz) tükettiğimiz besinlerden başka bir yerden gelemeyeceğine göre diyabet hastalarının diyet programlarına uymaları elzemdir. Diyabet hastası olmayan bireylerin ise uyguladıkları beslenme programına göre bu hastalığın olma ihtimali fazladır.
Kan şekerinin yüksek oranlarda seyretmesi çok ciddî problemlere sebep olabilmektedir. İleri seviyelerde sinir kaybına ya da gözlerin hasar görmesine ya da böbreklerin hasar görmesine yol açabilmektedir. Ayrıca ayaklarda yaraların oluşmasına sebep olmakla birlikte çok ileri seviyede ayak kesilmesine kadar gidilebilir.
Diyabet hastalığının tip1, tip2 ve gestasyonel diyabet çeşitleri vardır. Fakat ‘’gizli diyabet’’ faktörünün de olduğu unutulmamalıdır. Ülkemizde şimdiye kadar diyabet teşhisi almamış, fakat gizli diyabet olan insan sayısı bir hayli fazladır. Teşhis kriterleri bu noktada çok önemlidir.
Sadece beslenmeye bağlı olan bir hastalık değildir diyabet. Genetik faktörler de çok etkilidir. Ailenizde diyabet geçmişi olan veya diyabet teşhisi almış olan birey varsa sizde de diyabet hastalığı olabilir. Önemsenmeyecek kadar masum bir hastalık değildir. Diyabet hastalığının yukarıda belirttiğimiz belirtileri uzun yıllar sonra kendini ciddî olarak göstermektedir.
Okunma Sayısı: 1400
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.