Dünyanın, insanlık tarihi kadar eski güftesidir yalnızlık. Herkesin kendine, ruh-gönül dünyasına ve kaderden payına düşen hisseye göre bestelediği…
Yalnızlık denince nedense aklıma ilk gelen yusufçuk ve ablasının hazin öyküsüdür. Neyse…
Peki doğrusu hangisi; yalnızlık mı, yanlı(z)lık mı?
Dilimize yerleşen, alışageldiğimiz telâffuz hatalarından biri değil yanlı(z)lık...
En yakın çevrede başlayan yanlı/lık; yalnızlığı doğurur ve zamanla tercihe dönüşen hayat tarzı halini alır.
Bazen empati yoksunu toplumda doğrudan dile getirilmese de, beden ve davranış diliyle kendi gibi düşünmeyen ayrıştırılır ve yalnızlaştırılır… Kalıplara sokulamayan kişilere ya “hamakat (ahmaklık)” isnat edilir veya “psikolojisi bozuk” vb. teşhisler konur bazı çevrelerce. Oysa insan, artısı-eksisi ile kendi olmalı, maskesiz.
Rûmî, yalnızlığın lâyık olmayanların vereceği sevgi ve saygıdan çok daha değerli olacağını söyler.
Dostluk önemli yer tutar insan hayatında.
Ancak Tarancı’da;
“Öyle yalnız kaldım ki hayatımda
Çok zaman annemin dizlerine hasret
Koydum başımı kendi dizlerime
Doya doya ağladım
Paylaşırsa dost paylaşırmış
İnsanın derdini, sevincini
Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
Hangi kapıyı çalsan kimseler yok
Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar.”
Dizeleriyle uğradığı hayal kırıklığı, belki umduğunu bulamama içli bir serzenişe dönüşür. Öyle ya;
Sevdiklerinden umulur/umut edilir…
Yalnızlık, kimsesizlik konusunda büyük Şâir Fuzûlî de bir hayli dertlidir:
“Yetti bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
Kimse yok çizgine girdâb-ı belâdan gayrı
Ne yanar kimse bana âteş-i dîlden özge,
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı”
Yalnızlığın çok fazla/farklı sebebi ve tanımı vardır. Hastalık olarak kabul eden ve bu konuda ilâç üretmeyi planlayan bilim insanları olsa da; sanıldığı gibi olmadığını, Allah’ın Zat’ına yaklaştırmak ve içe yolculuk için bahşettiği eşsiz nimet olduğunu düşünenlerdenim…
Pek çok kimsenin, hayalî-hayatî bekledikleri vardır mutlaka. Arzu eden, dileyen herkesin yalnızlığı son bulsun temennisiyle son söz Y. Bülent Bakiler ustadan:
Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden…
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni,
Sen gelsen yeter…
Huzur ellerinin güzelliğidir..
Gözlerin karşımda mutluluk denizi,
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter…
Yüreğim seninle yaylalar kadar serin.
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam,
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter…
Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
Bende sabır,
Sende naz…
Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter…
Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün
Sende karar kıldığını
Ve içimin şerha şerha yarıldığını
Sen bilsen yeter..
Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek
Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek
Eğilsen yeter...